Bütün insanlar eşit olamaz!
Evet, öfkeyse öfke, ayrımcılıksa ayrımcılık, nefret suçuysa nefret suçu... Bütün insanlar eşit olamaz!..
Diyojen’in kahpe kontenjanından askerliğini yapanlar Malazgirt’te Arslan vurdular... Yanında eşi şehit edilen Sibel Kulaksız’ın o sözlerinden sonra bir kere daha kabul edelim: Herkes eşit olamaz!..
“Benim aslanım şehit oldu. Peygamber efendimizin yanına gitti” diyen bir inanç sahibiyle, vatan, millet ve din düşmanı katiller sürüsüyle helâlleşme turuna çıkan lüks düşkünü, cüppesini siyasetin önüne sermekten utanmayan zübük Müslüman eşit olabilir mi?
“Benim aslanım, adı gibi aslan gibi Peygamberimizin yanında şimdi. Rabbim herkese nasip etsin” diyen bir inanç sahibiyle, milliyet duygusundan nasipsiz, haysiyet duygusunu ise o pis havuzun dibinde unutmuş, ‘âkil’ tayin edildiğinde koşa koşa gitmiş ama şimdi kıvırma seanslarına çıkan sözde İslâmcı eşit olabilir mi?
“Hiçbir düşmanı güldürmeyeceğiz. Gülemeyecekler. Daha çok Arslan gelecek” diyen bir inanç sahibiyle, aslanların ellerini kollarını bağlayarak onları haşerata yem eden siyasî işgalciler, “Güzel şeyler olacak” diyerek lunapark hokkabazlığını devlet adamlığı olarak sunan eşit olabilir mi?
“O benim Arslan’ım, bütün milletin Arslan’ı, bütün vatanın Arslan’ı” diyen bir inanç sahibiyle, “30 yıllık akıl tutulması bitti, çözüm projesi yüzyılın projesi, 2015 çözümün ve barışın final yılı olacak” diye yaza yaza yüzyılın en aşağılık projesine yataklık eden gazeteci bozuntuları eşit olabilir mi?
“Ezanlar susmayacak. Şehidim salavat ve kelime-i şehadet getirerek can verdi. Allah’ım sen onu en güzel makamına aldın” diyen bir inanç sahibiyle, şehit cenazelerine katılmaktan korkanlar, kaçanlar, şehidin tabutunun ucuna gelemeyenler eşit olabilir mi?
“Gözün arkada kalmasın şehidim. Kanın yerde kalmaz. Bir Arslan gider, bin Arslan gelir. Sen hep Arslan oldun. Devletine çalıştın” diyen bir inanç sahibiyle, o devletin bayrağını tartışmaya açan namussuzlar, ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ yazılı tabelaları kaldırınca bütün problemi çözeceğini zanneden beyinsizler eşit olabilir mi?
“Arslan bilirim seni yiğidim benim. Sen şehitsin, abin gibi şehitsin” diyen bir tevekkül sahibiyle, terörist başından ülkedeki vatandaşların bir kısmına lider tayin eden kansız, bu topraklardaki bin yıllık tutunma kavgamızdan habersiz veya rahatsız eşit olabilir mi?
* * *
Bu bir ayrımdır... Bu ayrımı yapmamak en başta kul hakkına saygısızlıktır... Bu ayrımcılık ‘dağdaki çobanla profesörün oyu’ gibi bir ayrımcılık değildir... Bu bir hakkın teslimi açısından şart üstüne şarttır...
Bizim tarihçilerimiz, bilirler ama pek yazmazlar Yunan veya Fransız işgal ederken davul zurnayla karşılayanları... Veya Selanik tek kurşun atmadan teslim olurken, “Aman kırıma uğramayalım, direnmeden teslim edelim” diye içeriden çıkan sesleri...
Örnekleri çoğaltabiliriz elbette... Nasıl ki, bunlar, kendi mukadderatına el koyup, kendi acıları üzerinde tekrar doğrularak bayraklarını yükseltenlerle tarih önünde eşit olamadıysalar ve asla olamayacaksalar, bugün asaletini koruyarak, vatanları uğruna acılara katlananlar ile terörizme yol ve psikolojik üstünlük verenler asla eşit olamazlar...
Evet, öfkeyse öfke, ayrımcılıksa ayrımcılık, nefret suçuysa nefret suçu... Bütün insanlar eşit olamaz!.. Şehit Binbaşı’nın eşi Sibel Kulaksız’la, yukarıda eşkalini verdiğimiz tipler eşit olabilir mi?
“Açılım sürecini hayvanlar bile anladı ama bazı insanlar anlamadı” diyen cümle ‘hayvanata kurban olası’ âkil tiple, canının yarısın toprağa veren ve diğer yarısıyla da milleti namına toprağa tutunan asil vatan evlâtları eşit olabilir mi?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi