
Ankara Emniyeti'ni tebrik!
Başkentte bir devlet ve onun otoritesinin bulunduğunu ispatladığı için Ankara Emniyeti'ni tebrik ederiz!.. Böyle olur bu iş... Dizersiniz ana cadde üzerine o ülkücüleri... İbret-i âlem olsun diye gelenin geçenin önünde fırçalarsınız!.. Böylece Ankara'da, özellikle üniversitelerde aranan devletin var olduğunu dosta düşmana göstermiş olursunuz!..
Sanki film platosu gibi... Ziya Gökalp Caddesi önünde yetkili müdürümüz devlet karşısında eli kolu bağlı olan çocuklara bağırıp çağırıyor... Kamera düzgün bir açıda... Çekim mükemmel... Gösteri de...
Zaten devletin gücünü gösterecekseniz bu çocuklara göstereceksiniz!.. Diğerlerinin bir kısmı devleti tanımıyor, bir kısmı düşman, bir kısmı konuya ilgisiz, büyükçe bir kısmı ise tıpkı ağabeyleri gibi ona'tadına doyulmayan Medine hurması' gibi bakıyor... Bir bunlar kaldı neredeyse, devletini seven, korunması gerektiğini 'ülkü' bilen ve onun için her türlü fedakârlığa hazır olan...
İyi oldu onlara güç göstermek!.. Şimdi onlar üzerinden başkaları da korkarlar çekinirler belki de devletin gücünden... Meselâ aynı kampüste kimlik kontrolü yapan PKK'lı öğrenciler!.. Cebeci kampüsünde odalarında terörist saklayan hocalar da olabilir!.. Duvarlara 'indirilecek' öğrenci resmi asanlar da!..
***
Olay bitmişken, yarım saat sonra caddeden topladıkları ülkücüleri Ziya Gökalp Caddesi üzerinde, yani kampüsün tam önünde, yoğun araç ve yaya trafiğinin olduğu yerde şahsiyetlerini ezmek istercesine fırçaya kalkmak kimin ne haddine?
Suçlu veya şüpheliyse bunlar alırsınız gözaltına... Ondan sonrasına da savcılık ve mahkeme karar verir... Olay yerindeki polis, yetkiyi aşmış bir nevi infaz yapıyor!.. Bunun başka açıklaması olabilir mi? Ondan sonra da 'full HD çekim' radikal sol medyanın elinde 'Polis, eli satırlı faşist teröristlere nasihat verdi'ye dönüşüyor... Yani senaryo olsa ancak bu kadar olur!..
İnsanlar Türkiye Cumhuriyetinin başkentinde, Beytepe'de, ODTÜ'de, Cebeci'de 'devlet'i ararken, o devleti temsilen bir garip mantığın mağdur ülkücüler üzerinden kendisini ispata kalkışması gerçekten inanılır gibi değil... Devlete ve onun güvenlik güçlerine karşı elleri kolları edepten ve koruma duygusundan dolayı bağlı olanlar cadde üzerinde ağır fırçaya mâruz kalırken, hemen çitin arkasında, yani 50 metrelik mesafede öğrenci kılıklı PKK'lı teröristler şov yapıyor... Bu çelişkiyi kim, kime nasıl izah edebilir?
O cadde üzerinde hizaya çekilen topu topu bir düzine öğrenci zaten... Sadece iki tanesi Hukuk Fakültesi öğrencisi... Diğerleri çaresiz kalan arkadaşları için yardıma gelmişler... Orada o ağır sahneye muhatap olanlardan birisi o gün Hukuk Fakültesi'ndeki sınavına giremiyor... Polisin sınava giremeyen, yani eğitim hakkı elinden teröristlerce alınan öğrencinin meselesiyle ilgilenmesi gerekirken, bu yapılanın izahı yoktur, olamaz...
***
Başlığı 'Ankara Emniyeti' diye atmamıza rağmen aslında elbette bu çirkin fotoğrafı bütün Ankara Emniyeti'ne mâl etmek mümkün değil... Şimdi Ankara Emniyeti'ne düşen, yetkisini fazlaca aşmış ve olay yerinde 'yargılama' yaparak, kameralar önünde küçük çaplı 'ceza infaz' gerçekleştiren bu şahıslar hakkında idarî soruşturma başlatmaktır... Aksi hâlde bu travmatik tasarrufa Ankara Emniyeti de onay vermiş olacaktır ki bunu devletine her halükârda sadık insanlar asla kabullenmeyecektir...
Buradan bir tavsiyem de o muameleye tâbi tutulan öğrencilere ve onlarla varsa ilgilenen sivil toplum kuruluşlarına... Sonuç çıkma ihtimali olsun veya olmasın, mutlaka suç duyurusunda bulunun, konuyu hukuka intikal ettirin... En azından sicillerine geçsin bu uygulamaları...
***
Bütün kamu görevlileri için mesele 'devletin varlığını ve kamu otoritesi'ni ispatlamaksa, onu bu ülkenin vatanseverlerini caddede hizaya sokmakla değil, üniversitelerden Aposever hocaları ve terörist öğrencileri hâkim karşısında hizaya sokmakla yapabilirler ancak...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi