Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > O DARBENİN BİR DE DOKTORLARI VARDI

O DARBENİN BİR DE DOKTORLARI VARDI



Doktor Mengele... ‘İşkenceci doktor’ sınıfının sembol ismi...


Bu ‘ölüm meleği’ni Hitler çok sevmişti... Çünkü Nazi Almanyası için, sarı saçlı, mavi gözlü saf bir ırk yaratacaktı!..


Nazilerin ünlü toplama kampı Auschwitz’de yahudiler üzerinde yaptığı acımasız deneylerle bir savaş suçlusu haline gelen Mengele, toplama kamplarındaki yahudilerden hangilerinin öldürüleceğine, hangilerinin zorla çalıştırılacağına, hangilerinin üzerinde deney yapılacağına karar veren SS doktorlarının şefi durumundaydı...


Aslında Mengele, bilim adamlığını çılgın bir diktatörün emrine veren tek istisna değildi dünyada... Bütün baskıcı rejimler ve diktatörler bu türden ‘bilim adamları’na ve ‘bilimsel destek’lere ihtiyaç hissetmişlerdir...


İşkence tarihi, totaliter ve baskıcı rejimlerin tıp destekli vahşetleriyle süregelmişken, günümüzde de Guantanamo ve Ebu Gıreyb’de fiziki ve psikolojik işkencenin, yeni geliştirilen yöntemlerin, insafsız tekniklerin uygulanmasında mesleğine ihanet eden doktorların kullanıldığı biliniyor...


Benzer totaliter rejimler gibi 12 Eylül yönetiminin de özel doktorları vardı... İşkenceciye taktik veren, işkence sonucu ölüme ‘intihar’ teşhisi koyan, işkence gören mahkûma sağlam raporu veren veya hastalık, yaralanma ve ölümü doğal sebebe bağlayan özel doktorlar...


Kabul etmeliyiz ki, solcular bu konuda çok ciddi arşiv çalışmalarına sahipler... İşkenceye ortaklık eden doktorları isim isim yayınlıyorlar... Bizdeki hesaplaşma duygusunun eksikliğinden midir bilinmez, herhangi bir çalışma yok...
4 Nisan’da başlayacak olan 12 Eylül davası, bu alanda da bir çalışmanın başlangıcına vesile olabilir... Karanlık bir dönemin yargılanmasının önü açıldı, o karanlıkta tıp diplomasıyla iz bırakan doktorluğun yüz karalarıyla da hesaplaşma fırsatı doğdu...


İşkencenin tesbiti büyük oranda doktor raporuyla mümkündü... Bir doktor raporu olmadan, işkence sonucu ölümü ‘doğal ölüm’ veya ‘intihar’ olarak kararlaştırıp dosya kapatılamazdı... Yine yaralanma, kronik hastalığa yakalanma veya sakat kalmayla sonuçlanan işkence fiillerinin ispatı için de doktor raporu gerekmekteydi... Dolayısıyla bir işkencecinin en stratejik işbirlikçisi mesleğine ve insanlığına ihanet eden doktordu...
12 Eylül rejiminin cezaevlerinde, askeri ve sivil hastanelerde, adli tıpta görev yapan ‘özel doktorlar’ı işte bu insanlık suçlarının örtbas etmek için görev yaptılar...


Şimdi işkenceye sistematiklik kazandıran veya onay suçu işleyen o doktorlarla da hesaplaşma fırsatı doğdu... Bunların bir kısmı hâlâ mesleğe devam ediyor olabilir... Belki bazıları akademik kariyer yaparak profesörlüğe bile yükselmiştir... Belki bazıları özel hastane sahibi olmuştur... Onların kapanıp gitti zannettikleri o kara mazideki parmak izlerinden yola çıkılarak, enselerine yapışma imkânı asla kaçırılmamalıdır...


Nasıl ki, darbecilik suçundan ceza alacak olanların bütün rütbeleri sökülecek, gerekirse mal varlıklarına el konulacaksa, işkence suçuna ortak olan doktorların da meslekten atılmalarının ve maddi-manevi cezalandırılmalarının önünde hiçbir engel kalmamıştır...


Mamak’ta işkenceyle katledilen Bekir Bağ’ın ölüm sebebine ‘intihar’ kaydı düşen şereften mahrum doktorlar kimlerdi?
Yine Mamak’ta katledilen Hüseyin Kurumahmutoğlu’nun altına imza koyan doktor heyeti kimlerden oluşuyordu?


Malatya’da işkenceyle şehit edilen öğretmenlerin intihar sonucu öldüğünü ‘belgeleyen’ doktorluk mesleğinin yüzkaraları kimlerdi?


İşkence sonucu hayati tehlike geçirip, alelacele kaldırıldıkları develte hastanelerinde, vakayı işkence olarak değil de, doğal bir rahatsızlık gibi rapor eden özel doktorlar şimdi nerede görev yapıyorlar?


Ayrıca askeri cezaevlerinde dayanıklılık, işkencenin çerçevesi, dozaj ve psikolojik işkence gibi konularda darbecilere danışmanlık yapan doktorlar şimdi neredeler?


Bu saydıklarımızın kimliklerinin tesbiti büyük oranda mümkün... Çünkü işkencecilerin kendilerini koruma altında tutmak ve normal rejime geçildiğinde başlarını beladan kurtarmak için aldırdıkları raporların tamamı ilgili kurumlarda muhafaza altında...


12 Eylül davasına müdahil olarak katılacak olanların başvurmalarıyla bu kapı mahkeme kararıyla aralanacaktır...
Kimileri ‘zaman aşımı’ konusunu engel olarak gündeme getirebilir... Referandum sırasındaki tartışmalarda, 12 Eylülcülerle ilgili de “Doksana merdiven dayamış adamı hapise atsan ne olacak, zaten zaman aşımı var” diyerek, işi sulandırmak isteyenler olmuştu... Ama bugün öyle olmadığı anlaşıldı... 82 Anayasası’na konulan Geçici 15. Madde’nin zaman aşımı takvimini durdurduğu kabul edildi ve yargılamanın önü açıldı...


Zaten öyle olmasaydı bile Pinochet örneğinden yola çıkılarak yargılama başlatılabilirdi... ‘İnsanlığa karşı işlenen suçlar’da zaman aşımı olamayacağı şeklindeki evrensel kural gereği darbeciler de, o dönemde insanlık dışı kötü muameleye ortaklık eden, onay veren diğer kişi ve kurumlar da yargılanabilir ve mutlaka yargılanmalıdır...


O ‘özel doktorlar’ın mesleki apoletlerini söküp, ömürlerinin bundan sonraki kısmını boyunlarına asılacak ‘işkenceci’ yaftasıyla geçirmeleri, yaşanmış acıları yok etmese de, bir nebze hafifletecektir...



Not: Darbenin en büyük mağdurlarından birisi olmasına rağmen 12 Eylül dâvâsına müdahil olmayıp, ancak İsmail Türk’e Emniyet üzerinden müdahil olanlar bir dahaki yazımızın konusu olsun...

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS