Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > SPK kimi kimden korur?

SPK kimi kimden korur?



Siyasi partilerde, genel başkanları o makamda tutan, bilgileri, birikimleri, irfanları, basiretli, ferasetli ve adaletli yönetim anlayışları mı, yoksa yürürlükteki kanundan aldıkları neredeyse sınırsız yetkileri mi olmalıdır?


İdeal olan elbette birinci şıktır... Ama bizde geçerli olan maalesef ikinci şıktır... Genel başkan bir kere seçilmeyegörsün, artık onun üye veya delege iradesine, adaletli yönetim anlayışına, bilgiye, irfana, partiyi geleceğe sağlıklı hazırlama projelerine hiç mi hiç ihtiyacı kalmamıştır!.. Çünkü bir zırh kuşanmıştır... O zırh, yürürlükte olan Siyasi Partiler Kanunu’dur... 


Bu kanun, tıpkı sınırları sağlıklı çizilmemiş ‘dokunulmazlık’la beraber demokrasimizin ayak bağı olarak varlığını sürdürmektedir... Maalesef bu zırhtan şikâyeti olanların şikâyetleri, kendileri de bu imkâna kavuşana kadardır... 
Partileri bir nevî ‘mikro krallık’ haline getiren bu kanunla ilgili hiçbir zaman değiştirilmesi yönünde samimi bir gayret ortaya konulmamıştır... Parti içi iktidarlar açısından ‘pozisyonu korumanın garantisi’ gibi görüldüğünden, bir anlamda ‘velinimet’tir bu 
kanun...


Hem liderler, hem de ‘varlığı, liderin varlığına endeksli’ kurmay heyeti için hayatî önem taşıyan SPK hep ‘antidemokrasinin kalıntısı’ olarak görülmüş, ama değiştirmek söz konusu olduğunda planlı biçimde göz ardı edilmiştir...


Oysa basit bir kanun değişikliğidir gerekli olan... Anayasa değişikliği gibi büyük çoğunluklara gerek yoktur... Ama milletvekillerinin özlük hakları, emeklilikteki durumları, Meclis personel kanunu  veya sporda şiddet ve şike konularında af niteliğindeki ceza indirimleriyle ilgili bir solukta oluşan partiler arası mutabakatı bu konuda asla göremedik...


Göremeyiz çünkü söz konusu olan tapu senedidir... Bu kanun değişir, demokratik bir hâl alırsa, bulundukları makamları neyle koruyacaklar? İstemedikleri veya güvenmedikleri üyeleri nasıl silecekler? Hoşlanmadıkları il veya ilçe teşkilatlarını nasıl feshedecekler? Kendi saltanatlarına tehdit gibi gördükleri parti içi unsurları nasıl bertaraf edecekler? 


Bir ilçede kanunun belirlediği üye sayısını aşmanız durumunda delege seçimi yapmanız gerekiyor... İşte risk burada başlıyor... Zira seçim varsa, risk vardır!.. Halbuki ‘atama’, en kolay ve en garantili yöntemdir... Zaten kurşun askerler bunun için vardır!.. Böyle davranarak, partinizi bir türlü bitmeyen ‘düşman’dan, ‘hain’den, ‘işbirlikçi’den korumuş olursunuz!.. El-etek öpenlerle birlikte yürürsünüz, saadetiniz daim olur!..


Bu durum A veya B partisinin kendine özgü bir hastalığı değil, Türk siyasetinin genel bir marazıdır... Hakkını yemeyelim, parti içi demokrasi açısından CHP nispî de olsa diğer partilerden birkaç adım öndedir... Üyesinin ve delegesinin önüne mahallelere kadar sandık koyan partidir... Pek çok partide üye ve delege dediğin, partinin malı, yani sandalyesi, masası, kapı kolu, çaydanlığı hükmündedir; iradesi olmayan, sürekli tâbi olmayı zül değil, şeref addeden!.. 


Teorik olarak, partilerde Genel Kurul’dan sonra en yetkili kurul Merkez Yönetim Kurulu’dur... Ama uygulamada en zayıf ve en etkisiz kuruldur... Genel Kurul’dan aldığı yetkiyle oluşan MYK normal şartlar altında Başkanlık Divanı’nın üstünde bir kuruldur... Çünkü Başkanlık Divanı’nı seçmek ve değiştirmek de bu kurulun yetkisindedir... MYK karar alma makamı, Başkanlık Divanı ise bu kararları yürütme birimiyken, uygulama da tam aksine bir durum söz konusudur...


Hemen hemen bütün partilerde MYK üyelerinin görevi önüne uzatılan Genel Merkez karar defterinin boş sayfalarının altına imza atmaktır... Bir sonraki büyük kurultaya kadar bu üyelerin fonksiyonları boş sayfalara imza atmakla sınırlıdır dersek abartmış olmayız... MYK üyelerinin boş sayfaya imza atmamakta direnme şansı yok gibidir... Çünkü direnmenin sonu ‘dışlanma’, direnmede kararlılığın sonu ise genellikle ‘ihraç’tır... 


Altlarına karar imzaları atılmış o boş sayfalar daha sonra irade-i şahane ve onun kurmayları tarafından doldurulur... Fesihler, parti harcamaları, teşkilatlara yapılan atamalar ve adına ‘dümen’den merkez yoklaması adı verilen yöntemle tesbit edilmiş milletvekili aday isimleri o boş sayfalara yazılır... 


Durum aslında o kadar trajikomiktir ki, MYK üyeleri daha sonra üzerine parti harcamalarıyla ilgili kararların yazılacağı o boş defterden hukuken sorumlu olduğunu, yapılacak harcamalardaki usulsüzlüklerle ilgili yargılanacağını bilmez, bilse de hiçbir şey yapamaz durumdadır... 


İşte bu antidemokratik kanunla yönetiliyor partiler... Bu düzende, sürekli seçim kaybetmenin, küçülmenin, başarısızlığın, siyasî günahların bedeli yok sayılmıştır... 


Buradan birinci paragrafa dönelim: Saygın genel başkan, bu kanunun gölgesinde makamını korumaktan başka önceliği kalmamış kişi değil, bilgisiyle, birikimiyle, basireti, feraseti, irfanı ve adaletli yönetim anlayışıyla o makamın hakkını veren kişidir... O makamda kanunların koruyucu zırhlarıyla değil, kendi partililerinin rızasıyla kalabilendir... Elbette bu durum, ‘lider’ ve ‘taban’ arasında ‘güven problemi’ yaşanan bütün partiler için geçerlidir...


Not: 29 Nisan 2012 tarihli Yeniçağ Gazetesi'nden iktibas edilmiştir. 


Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS