
Siz de 'sayın' değilsiniz!
“Sayın gerillabaşının önderliğindeki örgütün, tamamen gerilla faaliyetleri kapsamında direniş gösteren yaklaşık 150 sayın gerillası bastıkları karakolda 10 askeri öldürdü!..”
“Sayın canlı bomba, üzerindeki patlayıcıları patlattıktan sonra şehit oldu. Olayda sayın gerillayla birlikte 3 kişi öldü!..”
Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin verdiği kararla artık bu tür ifadeler suç sayılamayacak!.. Bunları bundan böyle ’ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendireceğiz!.. ’Türk milleti adına’ karar veren 'yüce mahkeme’ Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne atıfta bulunarak, konuyu Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 10. maddesi kapsamına soktu ve ’sayın’ın önünü açtı...
Yargıtay’ın bu kararı süreç bu şekilde tamamlanırsa bağlayıcı olacağına göre, yürürlükteki “Suçu ve suçluyu övmeyi suç sayan” TCK’nın 215. maddesini ne yapacağız? Galiba bu kanunu ya kaldıracacağız, ya da Yargıtay kararı belli olduktan sonra “Sayın demek normal ifade” diye açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç gibilerin arka ceplerinde saklayacağız!..
Oybirliğiyle karar veren mahkeme, eğer konuyu Türk dili açısından mütalaa etti ve ’sayın’ı bir saygı veya övme ifadesi olarak görmediyse, Türkçe’ye olan vukufiyetlerinden dolayı Türk milleti adına kendilerine saygılarımızı sunmak hepimizin üzerine borç olmalıdır!..
Bu konuda kamuoyu genellikle ’sayın’a odaklandı... Oysa onun kadar tehlikeli, hatta uzun vâdede düşündüğümüzde daha da can sıkıcı olan ’gerilla’ kavramıydı... Çünkü Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, temyizden dönen ceza kararını Hatip Dicle ve Selim Sadak’ın sözleriyle ilgili vermişti... O sözlerin içinde ’sayın’ ve ’gerilla’ kelimeleri geçmesinden ötürü iki sanık ceza almıştı... Yargıtay’ın ’ifade özgürlüğü’ kapsamında bozma kararı ’gerilla’kavramının da önünü açacak gibi gözüküyor...
‘Gerilla’nın uluslararası dildeki karşılığı ’terörist’ten çok farklı... ’Gerilla’nın zımnî anlamı, terörist, tedhişçi, katil filan değil, tek kelimeyle ifade edilirse ’direnişçi’... Ve genellikle işgal altındaki topraklarda, kendilerinden güçlü işgalci düzenli ordulara karşı mücadele veren küçük gruplar halindeki direnişçilerdir... Bu anlamda gerilla, teröristen farklı olarak uluslararası değerlendirmelerde, genellikle ’masum’, ’meşru’ve ’haklı’dır...
PKK’nın özellikle Batı tarafından ’terörist oluşum’ değil, ’özgürlük savaşçısı’ olarak nitelendirildiği konusunda yıllardır şikayetçiydik... Başkentlerinde sözde parlamentolar toplanmasına izin veren, aranan teröristlere oturum sağlayan, terörizm amaçlı televizyon yayınlarına yataklık eden Batılı ülkelere sürekli tepki gösterdik... Şimdi geldiğimiz noktaya bir bakalım... Neredeyse katile ’katil’ diyemeyecek noktaya doğru sürükleniyoruz... Tanzimat’ı müslüman ahalinin ’Artık gâvura gâvur denmeyecek’diye algılaması gibi, ’Sayın’ı ve ’gerilla’yı ifade özgürlüğü kapsamına alan yeni sistemin, katile ’katil’ ya da teröriste ’terörist’demeyi ’hakaret’ kavramına sokmayacağının bir garantisi var mı acaba?
Biz kendi iç hukukumuzda anlaşılmaz bir ’evrim’ geçirirken, bu gelişmelerin cesaretleneceği iç ve dış odakların tutuklu ’gerilla’ya artık terörist gibi değil, ’savaş esiri’ muamelesi yapılmasını dayatması artık hayal olmayacaktır... Şurası kesin, ’gerilla’nın önünü açarsanız, PKK’ya diplomatik alanda çok büyük bir avantajı altın tepside sunmuş olursunuz...
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, elbette sözünü ettiğimiz kavramları benimsemiş, ona resmiyet kazandıracak bir karar vermiş değil... O kavramların kullanılmasını ’ifade özgürlüğü’kapsamında değerlendirerek, suç sayılamayacağına hükmetmiş... Ama bu bile terörizmin vura vura, kıra kıra nasıl mevzi kazandığını propaganda edebilmesi açısından kahredici bir gelişme... Daha önce de sözünü ettiğimiz ’etnik şımarıklık’ bu tür hata ve zaaflardan besleniyor... Devletin terörizme ve bölücülüğe karşı psikolojik üstünlüğü buralardan işte bu noktalardan darbeleniyor...
Dicle ve Sadak’la ilgili cezalandırma kararını veren Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, ’Türk milleti adına’ karar vermişti... Kararı bozan Yargıtay 9. Ceza Dairesi de bu kararı ’Türk milleti adına’bozmuştu!.. Galiba adına karar verilen bir kaç tane Türk milleti var!.. Şimdi gözlerimiz yeniden Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde... Dileriz kararında direnir de, konu Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gelir... Çünkü tek telafi şansı kaldı, o da Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararı...
Bu süreç nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, oy birliğiyle karar veren Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin üyelerinin hiçbirisi benim için ’sayın’ değildir... Madem ki, katile, teröriste ya da herhangi birisine ’sayın’ demek veya dememek ifade özgürlüğüne giriyor, aynı özgürlük benim ve milletimizin bütün fertleri için de geçerlidir... Ben de bu özgürlüğümü kullanıyorum.... ’Sayın’ demek özgürlükse, ’sayın’ dememek de özgürlüktür... Ne de olsa kendilerinin içtihadı bu...
Not: 27 Mayıs 2012 tarihli Yeniçağ Gazetesi'nden iktibas edilmiştir.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi