Kuralları hep galipler mi koyacak?
Aslında tekne de denilebilecek Rainbow Warrior 1, Greenpeace’e ait bir gemiydi... Fransa Gizli Servisi’nin ajanları tarafından 10 Temmuz 1985’te Yeni Zelanda’da bombalanarak batırıldı...
Greenpeace fotoğrafçısı Fernando Pereira’nın da hayatını kaybettiği bu eylemin kimler tarafından yapıldığı önce anlaşılamadı... Daha sonra Yeni Zelanda polisi olayı çözdü... Nükleer denemelerini Güney Pasifik’te yoğunlaştıran Fransa’nın bir tezgâhıydı bu...
Nükleer denemeleri engellemeye çalışan Greenpeace’e karşı Fransızlar ‘Gökkuşağı Operasyonu’na karar vermişlerdi... Bu amaçla görevlendirilen İsviçre pasaportlu ajanlar, işlerini bitirdikten sonra kaçmak üzereyken havaalanında yakalandılar...
Olay ortaya çıkınca Fransız devleti zora düştü... Başbakan Laurent Fabius, ajanların emirle hareket ettiklerini itiraf etmek zorunda kaldı... Fransa hem Greenpeace’e hem de ölen üyenin ailesine tazminat ödemeyi kabul etti... Fransız ajanlarının kendi pasaportlarını taşımasına öfkelenen İsviçre’nin tepkisini dindirmek için dönemin Cumhurbaşkanı Mitterrand bu ülkeye gitti ve özür diledi...
Mitterrand’ın olayı öğrenir öğrenmez, “Ajanlarımız Pasifik’te menfaatlerimizi korumuştur. Yaptıkları iş değil, beceriksizlikleri beni kızdırıyor” dediği rivayetler
arasındadır...
Fransızlar konuyu burada kapatmadılar... İşi bitirdikten sonra yakayı ele veren iki ajanı tutukludur ve şimdi onların kurtarılması lazımdır... Topraklarını ve denizlerini nükleer denemelerden uzak tutmak isteyen Yeni Zelanda üzerinde derhal ekonomik baskıya başladılar... Bu ülkeyle ticaret yapan diğer AB üyelerini de yanlarına alarak, muhataplarını köşeye sıkıştırdılar...
Başta tereyağı olmak üzere, Fransa ve AB üyelerine yönelik ihracatı durma noktasına gelen Yeni Zelanda’nın direnci kırıldı ve Fransa’yla anlaşmak zorunda kaldı... Ayak bastıklarında Fransa’da törenlerle karşılanacak olan ajanlar serbest bırakıldı...
Şimdi gelelim Uludere’ye... Bir kere şunu belirtelim, terörle mücadele kapsamında da olsa her ölüm kötüdür, çünkü ‘çarpan etkisi’ göstermektedir... Ama karşınızda seçeneği ‘tek’e indiren bir ‘fiilî durum’ varsa, yaşamak ve devletinizi yaşatmak için yapacağınız başka bir şey kalmaz... Yoksa devlet, kimliğini verdiği, ‘eşit vatandaş’ saydığı hiç kimseyi ‘etkisiz hale getirmek’ten keyif almaz, alamaz... Ayrıca rejimlerin sürdürülebilirliği açısından bu durum rasyonel de değildir...
Sonuçtan tahlile başlarsak, Uludere, çok başarılı giden operasyon serisine sekte vurmuştur... Kayseri Pınarbaşı’nda bir polisin şehadetiyle sonuçlanan o lanetli arabanın kilometrelerce süren uğursuz yolculuğu durdurulamadıysa, bunda Uludere tartışmalarının yol açtığı psikolojinin payı çok büyüktür...
Güvenlik güçlerini ürkek ve mütereddit davranmaya zorlayacak çapta eleştiriler bu dönemde artmış, medya destekli bir koalisyonun ağız birliği ortaya çıkmıştır...
Uludere olayından bu yana, farklı illerde, farklı zamanlarda 42 asker ve polisimiz şehit oldu... Uludere’yi istismar için koro oluşturan güçlerin, o asker ve polislerimizle ilgili, katillerine ve o katillerinin şebekesine karşı tek kelimelerini duyan veya okuyan var mı? Bu sorunun muhatabı PKK veya uzantıları değil, demokrasiyi kendi ceplerinde gezdiren ‘aydınlar’ elbette...
Demokrat, solcu, Müslüman, liberal ‘aydınlar’!.. Bu çifte standardı kendine yedirebilecek çapta afiyete sahip olanlara ‘aydın’ denebiliyorsa, elbette bunların hepsi ‘aydın’dır...
Devlet, Uludere’de kaza yapmış olabilir... Ama bu tür ağır ve karmaşık, dış etkiye son derece açık, ikiden fazla tarafın bulunduğu mücadelelerde benzeri kazalar veya ‘pusular’ olabilir, olmaya da devam edecektir... Önemli olan devletin buradaki tutumudur... Türkiye Cumhuriyeti de üzerine düşeni fazlasıyla yaparak, yasal sınırların çok üzerinde tazminat ödemiştir... Tehlikeli olan ise, Uludere’yi bahane edip, terörle mücadele eden güvenlik güçlerini sindirerek, sütre gerisinden baş çıkaramayacak hale sokulmaya çalışılmasıdır...
***
Fransa ve Türkiye... Birisi topraklarından onbinlerce kilometre uzakta, yarım yüzyıl önce Sahra Çölü’nde başlattığı nükleer denemeleri Güney Pasifikte sürdürmek isterken karşı çıkanlara ne yapıyor? Bu insanlık suçunu işleyen ajanlarına nasıl sahip çıkıyor? Diğeri ise vatan topraklarını, kendi egemenlik alanını savunurken, içeriden ve dışarıdan hangi engel ve suçlamalarla karşı karşı kalıyor?
Fransa ve Türkiye... Birisi emperyal amaçlarla, silahsız insanları katlediyor... Diğeri, kendi vatan topraklarını terörizme karşı korurken aciz hale düşürülmek isteniyor...
Oyunun kurallarını ‘galip’lerin koyduğu ve istedikleri zaman değiştirdikleri bir dünyada yaşıyoruz diye kimse bizi aptal yerine koymamalı, koyamamalı...
Not: 4 Haziran 2012 Raihli Yeniçağ Gazetsi'nden iktibas edilmiştir..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi