
Erdoğan’ın kontrol edemediği kini
Başbakan Erdoğan ’yalan’ ve ’iftira’nın İslâm dinindeki hükmünü bilmiyor olamaz... Ama buna rağmen, içindeki bir türlü dizginlenemeyen akıl almaz hınç, o bilgisine galebe çalıyorsa durum çok vahim demektir...
“Bunlar yolunu kestikleri adamın sağcı mı solcu mu olduğunu anlamak için kendisine Fatiha’yı okuturlar. O kişi Fatiha’yı okuduktan sonra, yanlarındakine dönüp sorarlar: Doğru mu okudu, yanlış mı?”
Partisinin Sakarya İl Kongresi’nde, adeta ‘gazap daveti’ çağrıştıran bu iftiradan sonra salondan kuvvetli bir alkış yükseliyor... Erdoğan, ‘lâfı oturtmuş’ olmanın verdiği keyifle o alkışların dinmesini bekliyor...
Gözü öylesine dönüyor ki, bu işin bir de ahireti olduğunu, başta Alper Tunga Uytun olmak üzere, cemaatin gözü önünde cami çıkışlarında şehit edilenlerle yüzleştirilme ihtimalini bile umursamıyor... Böylesine insanı ‘akılcılık’tan uzaklaştırıp, ‘öfke’ ve ‘kin’in esiri haline getiren ruh ikliminde, zannediyorum,Hucûrat Sûresi’nin “Bir topluluk, diğer toplulukla alay etmesin. Belki onlar daha hayırlıdır” ayet-i kerimesini hatırlatmak da bir fayda getirmeyecektir...
Erdoğan, Sakarya İl Kongresi’ndeki bu sözlerinden sonra, kızma ihtimali olan ülkücülerin güya tekrar gönlünü almak için bir ayrıma gidiyor... Bu sözlerinin samimi MHP tabanına değil, yönetime ilişkin olduğunu ifade ediyor...
Neresinden tutsanız rezalet... O halde yol kesip, Fatiha’yı sormak, sonra da teyit için yanındakinin şahitliğine başvurmak, MHP yönetiminin işi!.. Sahneyi düşünün, dar bir sokakta karşıdan neci olduğu belli olmayan birisi geliyor... Devlet Bahçeli palayı çekip, herifin gırtlağına dayamış, sesini kısıp, ona ürkütücü bir ton vererek, “Fatiha’yı oku lan” diyor... Adamcağız korku içinde titreye titreye Fatiha’yı okuyor... Bitirdikten sonra Devlet Bey, bilirkişi olarak yanında taşıdığı, dinî bilgilerle mücehhez Deniz Bölükbaşı’na ya da halen tedavüldeki yol arkadaşlarından Semih Yalçın’a soruyor “Doğru mu okudu?” diye!..
Tayyip Erdoğan, samimi ülkücüleri değil de, MHP yönetimini suçladığına göre, MHP yönetimi demek de, Genel Merkez’de çalışan santralci, çaycı, otoparkçı demek olmadığına göre ancak böyle komik bir tabloyu hayal edebiliriz...
‘Bilinçaltının kusulması’mıdır, yoksa faydasına inanılan bir siyasî atraksiyon mudur nedir, bunun mutlaka bir adı olmalı... Son genel seçimler öncesinde ‘hayvan’lı ‘eşref-i mahlûkat’lı saldırısının altında da bu vardı... Kontrolde zorlandığı kini, otuz-otuz beş yıl öteden taşıdığı husumeti, onu adaletsizce, günah korkusunu hiçe sayarak saldırmaya itiyor...
Erdoğan’ın bu iftirasına benzer bir ‘geyik’ de 12 Eylül öncesinde oruç tutmayan ülkücülerin, oruç tutmayan diğer kişileri dövmeleridir!.. Yakında ramazan geliyor... Danışmanlarından birisi hatırlatırsa, Başbakan Erdoğan ramazanda herhangi bir toplantıda, açılışta, iftar yemeğinde filan günün anlam ve önemine binaen bu ‘geyik’ten de yararlanabilir!.. Tabii samimi ülkücüleri ayırarak!..
Geçmişin siyasî mücadele ortamında üretilmiş palavralarına, bugün kendimize siyaseten kâr sağlayacak umuduyla bel bağlamak ne zavallıca bir durum... Şimdi birileri çıksa ve Tayyip Erdoğan’a “Senin liderin rahmetli Necmettin Erbakan, bir ikindi namazını üç ayrı yerde kılardı” dese haklı mı olacak? Elbette değil. Elbette yalandır bu... Ama hepimiz biliriz ki, 1980 öncesinde, özellikle dönemin CHP’lileri bu şekilde propaganda yaparlardı... Şimdi ülkücüler, bu palavraya ‘tarihî gerçek’ muamelesi yapıp, “Siz de böyleydiniz” diyerek, aşağılamaya kalksa ne derece ahlâkî olur?
Açık açık görülüyor ki, Başbakan’ın siyasî hırsı, içinde var olan Allah korkusunu bile gölgeleyebiliyor... ‘Fatiha’yı bilmeme’ suçlaması, sadece ‘bilgi eksikliği’ni ifade etmekle kalmaz, aslında onların Müslüman’lıkla arasındaki uzak mesafeyi sözde deşifre etmeye de yarar!.. Ama tekrar ifade ediyorum: Bu işin ahireti var... Fatiha’lar için ölüp, Fatiha’larla toprağa verilenler, Fatiha’nın edebiyatını yapanlarla mutlaka yüz yüze gelecekler!..
Biz hepimiz birbirimizi tatlı dille, hoş belâgatla veya propagandanın incelikleriyle kandırabiliriz... Ben Başbakan’ı veya Başbakan beni kandırabilir... Ben halkı veya Başbakan halkı kandırabilir... Ama Kur’an’ın teminatıyla biliyoruz, hiçbirimiz ama hiçbirimiz ‘bize şahdamarımızdan daha yakın olan’ Allah’ı kandıramaz... Çünkü o gün, ‘hiçbir şeyin gizli kalmayacağı o gün’ baş döndüren alkışlar değil, ilahî adalet olacak!..
Her eylemimizden ve sözümüzden, yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan hesaba çekileceğimiz gibi Maide Sûresi’nin 8. ayetinden, “Bir kavme olan kininiz, sizi onlar üzerinde adaletsizliğe sevk etmesin” mealindeki ilahî emirden de hesaba çekileceğiz...
Pek ümidimiz yok ama inşallah Başbakan Erdoğan bunu ‘akledenlerden’ olur!..
Not: 18 Nisan 2012 tarihli Yeniçağ Gazetesi'nden iktibas edilmiştir.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi