Ya Türkiye’de ırkçı parti olsaydı?
Ne zaman ülke gündeminde terör tartışması birinci sıraya yükselse, Başbakan Erdoğan BDP’ye çatarken, yanına MHP’yi iliştirmeden duramıyor... BDP’yi ’kandan beslenen parti’ şeklinde nitelerken, MHP’yi de mutlaka ama mutlaka bu kategoriye sokarak, ’şiddet yanlıları’na eşit mesafede olduğunu sözde vurgulamış oluyor!..
Erdoğan son zamanlarda bu konudaki dozajı biraz daha yükseltmiş durumda... Yeşiltaş baskınından sonra, evvelce ’morg bekçiliği’yle yaftaladığı MHP’yi BDP’yle birlikte ’ırkçı ve şiddet yanlısı’ olmakla suçladı... Böylece kendisinin hem BDP’nin ’Kürt ırkçısı’çizgisine, hem de MHP’nin ’Türk ırkçısı’çizgisine uzak veya eşit mesafede durduğunu ’mâkul kitlelere’ispatlamış oldu...
***
Bugün ırkçılık bağrından doğduğu Avrupa’da yükselen ‘değer’...
Daha çok ’göçmen düşmanlığı’ ve ’İslâm karşıtlığı’ temelinde yükseliyor... Ekonomik gerilemeler, bu düşmanlığa adeta gerekçe oluşturuyor... Önceleri anti-semitik özellikler taşıyan ırkçı hareketler, son yıllarda ’Avrupa’nın hızla İslâm’laştığı’ tezini işlemeye başladılar... Onbeş-yirmi yıl öncesine kadar işsiz ve serseri ’dazlaklar’gibi sıradışı gruplarla sınırlı olan ırkçılık, artık okumuş, meslek sahibi insanlar arasında yayılıyor... Seçimlerde alınan sonuçlar, yaklaşan tehlikenin ayak seslerini duyuruyor...
Son yıllarda alınan sonuçlara göz gezdirdiğimizde, yüzü makyaj tutmayan yaşlı kıtada durumun son derece vahim olduğunu görüyoruz... 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ezilen ve siyaset dışına itilen ırkçı siyasetin yükselişine şahit oluyoruz...
Avusturya’da Haider’le yüzde 27’ye yükselen Avusturya Özgürlük Partisi, bugün iki partili ’ırkçı blok’olarak yüzde 35’e yaklaşıyor...
Bulgaristan’da Türk ve Roman düşmanlığını eksen alan ATAKA’nın aldığı son oy oranı yüzde 9.36... Parlamentoda 21 milletvekiliyle temsil ediliyor...
İsviçre Halk Partisi 200 sandalyeli Ulusal Meclis’te 54 milletvekiliyle en büyük grubu oluşturuyor... İsviçre’de minare yapımıyla ilgili referandum bu partinin çabasıyla geçmişti... Aşırı sağın Avrupa’da birinci sıraya yükseldiği ilk ülke bu parti sayesinde İsviçre oldu...
İslâm’ı Avrupa’nın ’terör dini’ ve ’Avrupa’nın yeni vebası’ şeklinde aşağılamaya çalışan aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi’nin oy oranı yüzde 12,3...
Hollanda’da Wilders’in Özgürlükler Partisi yüzde 15’i, İtalya’da Lega Nord yüzde 10’u yakaladı... Norveç’te Breivik’in gerçekleştirdiği Oslo katliamına kadar İlerici Parti yüzde 23’le ikinci parti konumundaydı...
Yunanistan’daki Nazi yanlısı Altın Şafak hareketinin geometrik biçimde yükselmiş olmasını da gözden kaçırmamak gerekiyor...
Fransa’da ilk turda yüzde 18 oy alan Le Pen’in Ulusal Parti’si de Avrupa’nın ırkçı simgelerinden... İşin bir başka kötü yanı da şu... Yükselen ırkçı hareketler yüzünden eridiğini düşünen merkez sağ partilerin, bu duruma göre pozisyon alırken, Almanya, Fransa ve İtalya örneklerinden anlaşılacağı üzere ırkçılığı çağrıştıracak yeni bir siyasî tarzı benimsemeye başlaması...
Avrupa’da günden güne yükselen ırkçılığı elbette sadece ekonomik krizler ve göçmenlerin getirdiği maliyetlerle açıklamak mümkün değil... Öyle olsaydı bir refah ülkesi olan Norveç’teki durum izah edilemezdi elbette...
***
Avrupa’da ırkçılığa zemin hazırlayan sebeplerle, Türkiye’nin şartlarını mukayese edersek, Türkiye’de kanın gövdeyi götüreceği bir ırkçılığın doğması gerekirdi...
‘Ekonomik geriliğin mutsuz kıldığı insanlar’ın bir de bölücü teröre karşı sürekli mağduriyet yaşaması, köyüne, kentine bayrağa sarılı cenazelerin gelmesi, var olan milliyetçi potansiyeli ırkçılığa ve saldırganlığa dönüştürmeye yeterdi aslında...
Bu tablo Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde 30 yıldır yaşanıyor olsaydı, ’bir arada yaşama duygusu’veya ’iç barış’ korunuyor olabilirdi?
Hangi Alman veya hangi İtalyan, çarşısını, apartmanını, yolunu, elektriğini, suyunu ’adına kan dökülen etnik grup’la paylaşıyor olurdu?
“Yabancılara karşı Türkiye sınırını boydan boya mayınlayalım” diyen Altın Şafak’çıların Yunanistan’ında bugün Türkiye’de Türklerin karşılaştıkları muamelenin yüzde 10’uyla karşılaşılsaydı, herhangi bir etnik grubun, o ülkede bırakın nefes almasını, ülke dışına kaçma vakti bulması bile mümkün değildi...
Türkiye’nin 30 yıldır çektiğini, herhangi bir Avrupa ülkesi çekiyor olsaydı, o ülkede iktidarda ne merkez sağ, ne merkez sol partiler kalırdı... Olmayan tehditler bile ırkçılığı bu denli yükselttiğine göre, parlamentolar çoktan Hitler’in Reichstag’ına dönüşmüş olurdu. Eğer bugün Türkiye’de bu tablo yaşanmadıysa, Başbakan Erdoğan kabullenmek istemese de MHP’nin büyük payı vardır...
Bir çok yönden eleştirilmeyi fazlasıyla hak eden Devlet Bahçeli, partiyi kuşatıcı bir milliyetçi çizgide tutarak, bu ülkede yaşayan, vatandaşlık bağıyla bağlı herkesi kucaklayarak, kimseyi ötelemeyerek ciddi bir sorumluluğu ve devlet aklını yerine getirdi... Bunun telifi merhum Alparslan Türkeş’e aitti ve Devlet Bey de bu çizgiyi korumayı başardı....
MHP, Tayyip Erdoğan’ın da itelemeye çalıştığı ırkçı alanda siyaset yapmayı deneseydi, yani kanı fırsata çeviren bir anlayışa sarılsaydı, sandıklara oy yerine kan ve öfke yağdırsaydı, hiç şüphe yok ki, bugünkü oy oranının çok daha üzerinde bir oy oranına sahip olurdu...
Bıçak kemiğe dayandığı zamanlarda bile kardeşliğe çağırmak, her türlü eleştiriye göğüs gerip, ’ülkede birliğin sandıktan çıkacak oydan daha önemli olduğu’ gerçeğinden hareket etmek elbette kolay değildir ama bir milliyetçi için zaruret gibidir...
Milliyetçilikten bîhaber Tayyip Erdoğan’ın bütün milliyetçilik türlerini bir torbaya doldurup, hepsini aynı görme hastalığı Türkiye’deki Türk milliyetçiliğiyle, Avrupa’daki ırkçılığı birbirine karıştırmasına yol açıyor...
Halbuki MHP ’olgun şartlar’a rağmen tarihinin hiç bir döneminde ırkçılık yapmadı... Ondan ideolojik gerekçelerle ayrılan, yüksek oy oranlarına hiçbir zaman sahip olmasa da, sempati ve sözünün dinlenme oranı hep yüksek kalan BBP de o zemine hiçbir zaman kaymadı, aklından bile geçirmedi...
Türkiye’de milliyetçiler, siyasette büyümenin bu kestirme yolunu hiç tercih etmediler... Kavganın maliyetini başkalarının üstleneceği, başka çocukların kanlarının akacağı, diğer yandan kendilerinin de iktidar basamaklarını hızla adımlayabileceği bir yöntemi asla tercih etmediler...
Daha ne kadar sabredilebilir, öngöremiyorum doğrusu... Ama Başbakan Tayyip Erdoğan’ın MHP’yı ısrarla ‘ırkçı kulvar’da görmeye ve göstermeye çalışması, ne siyasi ahlâkla ilişkilendirilebilir, ne de gerçeklerle...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi