Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > “ORADA ADİL BİR KRAL VAR”

“ORADA ADİL BİR KRAL VAR”


Çağrı filminin unutulmaz sahnelerinden biridir...


Mekke’deki eziyet ve zulümden dolayı Habeşistan’a göçen müslümanlar ve onların peşinden giden müşrikler Kral Necaşi’nin huzurundadırlar...


Müslümanlar bir yandan kendilerini anlatmaya çalışırken, diğer yandan müşrikler de Necaşi’yi tahrik etmektedirler...


Necaşi, müslümanları bir süre dinledikten sonra “Sizi yeterince dinledim, anlattıklarınız saçma” der ve adamlarına yaptığı bir el hareketiyle, onların zincire vurulmalarını emreder...


Müslümanların sözcüsü son bir hamleyle, Necaşi’ye doğru “Mekke’de cezalandırılıp eziyet edildiği zaman Hz. Muhammed bize Habeşiştan’a gidin dedi” diye seslenir ve Resulullah’ın ağzından şu tarihi sözü aktarır: “Orası adil kralın ülkesidir. Orada kimseye haksızlık yapılmaz...”


Akan suyun durduğu andır o an... Adil kral, müşriklerin bütün karşı ısrarlarına rağmen müslümanları dinler, İslam hakkında bilgiler alır, sorduğu sorulara aldığı cevaplar kendisini tatmin eder... Habeşistan’ın Hıristiyan kralı ve aynı zamanda dini önderi Necaşi, müşriklere dönerek, müslümanların ülkesinde diledikleri kadar kalabileceklerini, önüne altından dağlar yıkılsa bile onları kendilerine teslim etmeyeceklerini söyler...


*****


Rejimin niteliği veya yönetenlerin dini referansları ne olursa olsun, adil olması çok daha önemli değil mi? Hele bu yaşanmış sahneyi, “Dünya küfr ile durur, zulm ile durmaz” düsturuyla birlikte düşündüğümüzde, ‘adalet’ kavramının ‘dindaş’lıktan bile önce geldiği gerçeğine teslim olmamak mümkün mü?


Zaten bu konuda biraz tereddüde düşülse, “Bir kavme olan düşmanlığınız, sizi onlar üzerinde adaletsizliğe sevketmesin” ilahi ikazı yakanıza yapışıyor...


İdeal olan, kimselere haksızlığın yapılmadığı, adil kralların(yöneticilerin) ülkesidir...


“Çalıyor ama çalışıyor da!..” veyahut da “Şimdiye kadar hep başkaları yedi, biraz da onlar yesin!..” şeklindeki adi gerekçelendirmelelere şahit olmayanımız yok gibidir...


Adı konmamış şahsiyetsiz bir ideolojik kültür ağır ağır yerleşiyor toplumsal hayata... İslami içerikten sıyrılmaya yüz tutmuş, tamamen pragmatik bir iklim oturuyor...


Bulunduğu pozisyonu ışık hızıyla meşrulaştıran, derhal renk değiştirebilen ve üstelik bunu son derece başarılı biçimde ‘hak’ çizgisine oturtan bir anlayış yükseliyor...


‘Bizim haspalar’a her şeyin yakıştığı bu düzen, aslında toplumu ayakta tutması gereken bir numaralı gücü, yani ‘adalet duygusu’nu kemiriyor...


*****


Erbakan’ın Başbakanlığı döneminde MÜSİAD üye sayısında patlama yapmıştı... Ta ki, 28 Şubat’a kadar... 28 Şubat sürecinde, üye sayısında öylesine düşmeler yaşandı ki, MÜSİAD neredeyse kapanma aşamasına gelmişti...


Ya memur sendikalarına ne demeli? Mesela Türk-Kamu Sen, bir zamanlar Türkiye’nin en büyük memur sendikasıydı... Hemen bütün iş kollarında yetki bu konfederasyondaydı...


İktidar değişince ünvanlar da gitti... Artık gözde sendika Memur-Sen oldu... İstifalarla bir anda boşalan Türk-Kamu Sen’in koltuğuna Memur-Sen oturdu...


Memuriyetteki atama ve terfilerde, ‘liyakat’ ve ‘ehliyet’ yerine, ‘particilik’, ‘yakınlık’ ve ‘sadakat’ gibi kriterler esas oldukça, şahsiyetten feragat örnekleri ön plana çıktı... Yakın geçmişteki fiili durum da sağlıklı değildi, bu da değil...


Hakim anlayıştaki adaletsizlikler, insanları farklı davranmaya sevkediyor...


Bizim partimiz, partizanca davranıyor bunu biraz da intikam duygusuyla onaylıyorsak...


Bizim siyasi liderimiz, partisini adaletle değil, kanundan devşirdiği güçle, ayak oyunlarıyla, babasının malını yönetir gibi yönetiyor ve biz de buna taassup içinde rıza gösterip, haksızlık karşısında sesimizi yükseltmiyorsak...


Bizim cemaatimiz, bürokraside acımasız bir kayırma ve düşmanlık stratejisi uyguluyor ve biz de bunu ‘kutsal savaşın bir muharebesi’ olarak görüyor ve benimsiyorsak...


Bizim sivil toplum örgütümüz, “sermaye bizim elimizde birikmeli, o zaman daha donanımlı mücadele veririz” diyerek, gözü dönmüş biçimde her türlü maddi kaynağı tekelde toplama gayreti içine giriyor ve biz de bu gözü dönmüşlüğü kutsuyorsak...


Bizim bakanımız, bizim müsteşarımız, bizim genel müdürümüz veya bizim rektörümüz eline geçirdiği pozisyonu kendi düşüncesinden olanlara göre kullanıyor ve böylelikle adaletin değil, ortak paydaları paylaşanların egemen olduğu parselasyonlara kapı aralıyor, biz de bunu alkışlıyorsak...


Sadece bizden olanı ‘doğru’ ve ‘layık’ görüyor, geri kalanın alayına ‘diğer’ damgasını vuruyor, ‘olağan şüpheli’ muamelesi yapıp, öteliyorsak...


Durum gerçekten vahim demektir... Adaletsizliğin toplumsal taban bulmuş olması demektir...


*****


Sosyal hayatın her alanında, her kurumunda adil krallara(yöneticilere) ihtiyacımız var... Sadece zulümden değil, zulmolunmaktan da insanların hesaba çekileceğini bildiren bir inanç sistemi, adaletsizliği meşrulaştıran, adeta özümseyen sosyal yapıyı hoş göremez...


Necaşi’nin kalbini bir anda yumuşatan ‘oradaki adil kral’ mesajı ne kadar tarihiyse, o kadar da güncel kabul edilmeli ve gereği yapılmalıydı...




Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS