Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Bugün şeytan için ne yaptın?

Bugün şeytan için ne yaptın?



Bugünü de boş geçirmedim... “Kemikten taslarla şarap yerine şehitler kanını içenler” vardı ya Mehmet Emin Yurdakul’un yüz yıllık şiirinde... İşte o canilere bile taş çıkartacak katilleri görmezlikten geldim... Bir yaşındaki bebekleri şehrin duvarlarına çivileyen cinayet şebekesiyle ilgili  ‘görmeyen, duymayan ve konuşmayan’ o üç maymundan daha aşağılık bir tavır gösterdim...
Ben zaten hep böyleyim... 2008 yılında Diyarbakır’da dersane önünde masum öğrenciler katledilirken de boşa düşüp PKK’yı eleştirmedim... Siirt’te polis ailesi zannedilip taranan ve her birinin üzerinden yüzlerce kurşun çıkan o kızlar da umurumda olmadı... Bingöl’de canlı bombanın üzerine atlayan o kadın ve çocukları da... Şeytana sadakat benim şerefsizliğimdir... Çok şükür bu ideolojik çizgimi bozmadım... Gayret bizden, takdir şeytandan!..

***

Benim durum biraz daha farklı... Ben olanı biteni gördüm görmesine de, ‘barışın dili’ni, pardon çatal dilimi kullanmaya devam ettim... Evet bir patlama oldu ama işi sulandırmak için bu patlamanın faillerini karıştırdım... Zaten PKK üstlenmediğine göre, acaba derin güçler mi yaptı, yoksa başka devletlerin işi mi diye PKK’dan gayrı ‘savaş lordları’ aradım... Ben ki, Kandil’le İkitelli arasında posta güverciniyim, elbette kendi misyonuma uygun davranırım... Hele bir kış gelsin, teröristler inlerine çekilsin, yine röportaj için Kandil’deyim şeytanın izniyle... Tabii ki, barış mesajları getirmeye!..

***

Ben de günü ibadetle geçirdim... Bu tür patlamaları, çoluk çocuk ölümlerini hep fırsat bilmişimdir... Köşemdeki yazımda, bir yandan halka korku salarken, diğer yandan ülkeyi yönetenlere ’masaya oturun’çağrısı yaptım... “Bu iş güvenlikçi politikalarla olmaz” tekerlemesini tekrarlayıp durdum... “Bu işi çözmek için Apo’yu muhatap alın, bunu terörizm değil, isyan şeklinde tanımlayın” dedim... Bir liberal olarak sürekli desteklediğim Başbakan’ı ’devletleşmek’le suçlayarak, tekrar hizaya sokmaya çalıştım... İçişleri Bakanı’nın görevden alınma kampanyasına devam ettim... Onun ‘marangoz hatası’ olduğunu zaten söylemiştim... Siviller ölmüş, bebekler katledilmiş çok da önemli değil... Mevzubahis şeytanın rızası olduktan sonra, gerisi teferruattır!...

***

Ben yarı akademisyen, yarı tokatçı-gazeteci rolümü oynamaya devam ettim... Modellerden model sundum... “Kuzey İrlanda uymazsa Bask verelim, o da uymazsa Galler maller bir şey uyduralım, böyle gitmez, zaten biz Kürtleri Kurtuluş Savaşı sırasında kandırmışız” herzelerini tekrar tekrar yumurtladım... Hatta işi o kadar ileri götürdüm ki, ‘Türkiye’nin üniter yapı olarak kalmakta direnmesi bölünmeyi hızlandırır... Bölünmemek için güçlü özerk yapıları düşünmesi gerektiğini’ bütün bir milleti aptal yerine koyarak bilimsel bir tezmiş gibi sunmayı sürdürdüm.... Uyuşturucu ticaretini bir suç gibi değil, devrimci halk savaşının finansmanı için gerekli gördüğümden hiç ses çıkarmadım...

***

Beni bilirsiniz, ‘insan hakları’ deyince en önde gidenim... Benim işim, tarafları eşitlemek!.. Tabii teröristi, yok yok gerillayı daha fazla eşitlemek!... Cesetlerin ancak DNA testiyle tanınabildiği patlamalara sebep olan mayınlar ve diğer patlayıcılar benim umurumda değil... Bunun uluslararası suç niteliği de beni ırgalamaz... Çocuk yaştaki evlilikler veya işte çalıştırmaları gündeme getiririm ama en ağır savaş suçlarından ve insan hakları ihlalerinden sayılan çocuk militan devşirmeyi, canlı bomba yapmayı asla gündeme getirmem... Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarını Koruma Konvansiyonu ve Opsiyonel Protokolü vız gelir, tırıs gider... Bununla ilgili tek satır yazmam, hayatta  kınanam... Ama dedim ya, ‘ben önde gidenim’, insan hakları denince!.. 

***

Ben de günü ibadetle geçirdim!.. ‘Legal siyaseti seçen binlerce BDP’linin KCK’lı diye cezaevine atılması’nı demokrasi ayıbı olarak yaftaladım... Yarım kalan Oslo sürecinin arkasından ’barış ağıtları’yaktım... “Bu yol, yol değil. Terörle mücadeleyi bu noktadan sonra silahla, operasyonla kazanamayız... Türkiye, Kürt meselesini çözmeden Orta Doğu’da hak ettiği bölgesel liderlik rolünü oynayamaz” diye koca koca laflar ettim... ‘İki taraf’a da silah bırakma çağrısı yaptım... “Altımızı oyan hangisi? KCK mı, KCK operasyonları mı?” şeklinde ancak şeytana kulluk edenlere yakışan sorular sordum... Patlamalarla siviller paramparça olduktan sonra, sanki daha önce başka akıllar veren ben değilmişim, hep haklı çıkmışım gibi, bütün utanmazlığımı kuşanarak, akşam televizyonlara çıkıp, büyük stratejisyen dümeniyle geleceğe dönük yorumlar yaptım? Daha ne yapsaydım?

***

Sonuçta bugün de güzel iş çıkardık... İblis ete kemiğe bürünseydi, bundan farklı ne yapardı ki? Nefsimiz için değildi bunlar... Ne yaptıysak şeytanın rızası için... O halde hep birlikte amentümüzü tekrar edelim: Şeytana sadakat şerefsizliğimizdir!..

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS