
Bu kadar yenilgi neyle mümkündür?
2015’te aynı grafiğin sürmesi durumunda dünya siyaset tarihinde görülmemiş bir rekor kırılmış olacak... 2002’deki ilk seçimin ardından 2007’de oylarını yüzde 47’ye, 2011’de ise yüzde 50’ye yükselten AKP, bir sonraki genel seçimlerde bu oranın da üzerine çıkarsa, dünyanın ileri gelen siyaset bilimcilerinin ‘bunlar’ı incelemeleri gerekiyor...
‘Bunlar’dan kastım muhalefettekiler!.. Bu bir başarı hikayesidir!.. On yıla bu kadar yenilgi sığdırmak, ancak dünya çapında üst düzey bir akademik tez konusu olabilir, olmalıdır... Cehaletin büyüklüğünü anlatan “Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür” sözüne nazire yaparcasına “Bu kadar yenilgi neyle mümkündür?” sorusuna ancak siyaset bilimi cevap verebilir!..
Yıllardır “Seçimlerden kim birinci çıkacak?” sorusu sorulmuyor artık... Cevabı merak edilen tek soru, açık ara birinciliği peşinen kabul edilen AKP’nin yüzde kaç alacağı!.. Bu hâliyle siyaset literatürüne geçen muhalefet, sosyologların, psikologların, siyaset bilimiyle ilgilenen akademisyenlerin derin analizlerine muhtaç durumda!.. Çünkü bu ayaküstü yorumlanabilecek derecede bir ‘başarı’olamaz ve bu noktada bilimin desteğine ihtiyaç var!..
***
Son seçimlerde nispî artış sağlayan CHP, iç tartışmaları kısa süre de olsa durduran bir nefes almıştı... MHP ise 1 puanlık oy kaybıyla yeni polemiklere kapı araladı... Ama esas problem referandumda ortaya çıktı... Ağırlığı MHP ve CHP’li ‘hayır’ bloğunun yüzde 42’de kalması ‘başarısızlık’ tartışmalarını yeniden alevlendirdi... Yüzde 58’in sahibi belliydi de, yüzde 42’nin sahibi bir türlü anlaşılamadı!..
O günden bugüne siyaset tarzı açısından AKP ile MHP arasında var olan farklar daha da belirginleşti... Son seçimlerde oyların yarısını alan AKP, bununla yetinmeyip, diğer yarıyı etkilemenin arayışına girdi... Profesyoneller desteğinde, sürekli kamuoyu çalışmaları yaptırarak, kendisiyle mesafeli kitleleri etkilemeye yönelik yöntemleri denemeye başladı...
AKP’nin toplumun tamamını hedefleyen stratejisine karşılık, MHP referandumda ‘hayır’ oyu veren, nispeten daha küçük siyasî pazara odaklandı... ‘Muhafazakârlık’ konusunda ‘AKP’yle rekabet edememe’ endişesi, MHP’yi ‘daha kolay etkilenebilir’ gördüğü bu sınırlı alanda yoğunlaştırdı... Dolayısıyla öncelikli rakip, milliyetçi-muhafazakâr coğrafyada tek başına at koşturan AKP değil, ‘hayır’ bloğunun diğer partisi CHP oldu... İktidar partisiyle değil de CHP’yle aynı pazardan pay kapma amaçlı rekabet, doğaldır ki, en çok AKP’ye yaradı...
‘Yanlış alan’da ‘yanlış parti’yle girişilen rekabet, partinin propaganda ‘dil’ine ve aday listelerine hâkim olan siyasî tipolojiye de yansıdı... Öz gerçeğine ve doğal seçmen tabanına yabancı tercihler ve dil, yeni bir seçmen kitlesini partiye kısmen kazandırmış olsa da, çok daha büyük potansiyel taşıyan geleneksel seçmenlerl aradaki duvarın biraz daha kalınlaşmasına yol açtı... Bunun en bariz belirtisi Orta Anadolu ve komşu illerdeki dramatik çöküştü...
***
Erdoğan’ı yüzde 50 kesmiyor ve yeni arayışlara girişiyor... Daha önce kendisini en ağır şekilde eleştiren, meşhur ‘Hârun-Kârun’ suçlamasının sahibi Numan Kurtulmuş ve ondan aşağı kalmayan DP eski Genel Başkanı Soylu’yu partisine alabiliyor... Bu hem ‘kendisine güven’, hem içine kapanmış siyasî rakiplere karşı psikolojik üstünlüğü pekiştirme, hem de büyümeye açık yönü vurgulama göstergesi... Özetle, stratejik öncelik, şahsî yaşanmışlıkları örtebiliyor...
Aynı önceliğin MHP için de geçerli olduğunu söylemek çok zor... ‘Kucaklayan’ değil, ‘iten’ bir anlayış söz konusu... Lider ve etrafındaki dar kadro tarafından, bir siyasî tercihte ’yanlış’ yapanların ‘sütü bozuk’, ‘kemik yalayıcı’, ‘sigaramın dumanından daha değersiz’ gibi hakaretlerle suçlanmasının siyaseten ne faydası olabilirdi ki? Bir camia ‘ihanet edenler’ ve ‘ihanet etme potansiyeli taşıyanlar’ şeklinde iki kesimden oluşuyor gibi muamele görürse, orada birlik ve iktidara yürüme hedefi nasıl tutturulabilir?
Sürekli aynı maraz... Birisi farklı bir görüş sunmayagörsün, ya ‘CIA ajanı’ya da ‘cemaatin adamı’dır... Yarın aynı adam ‘kahraman’, bu defa eski suçlayıcı ‘hain’ olabilir!.. Bu kısır döngüden sağlıklı siyaset ve iktidar projesi nasıl çıkarılır, doğrusu merak konusu...
AKP ve MHP’nin iki farklı tavrını değerlendirelim... Hangisi daha stratejik ve akıllıca? Skor tabelası cevaplıyor ama yine de soralım, hangisi sonuç alıcı? Kurultay bu amaçla yeniden kucaklaşmanın zemini haline getirilebilir mi? MHP’de adayları gözlemlerke bu sorulara cevap arıyorum... Diğer adayların bu konudaki iştah ve projelerini burada paylaşacağımı bildiriyor ve işte bu yüzden Koray Aydın’ın ‘Yolu bir gün bile MHP’den geçmiş herkesi kucaklama iradesi’ni anlamlı buluyorum...
Aksi halde, Arjantin, Mozambik ve Kamboçya’dan ‘CHP’yle rekabette işe yarayacak’ yeni seçmen ithal etmek gerekir ki, takdir edersiniz bu biraz zor olacaktır!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi