
Sanık devlet' ayağa kalk!
Dün “PKK’yla görüşen de iddia edip ispatlamayan da şerefsizdir” demişlerdi... Sonra hiç umulmadık anda Oslo görüşmeleri patlak vermişti... Tam da bunların kimler olduğu, daha doğrusu kimin talimatıyla görüştükleriyle ilgili tartışmalar sürerken, ‘barış görüşmesi’ yapanın ‘hükûmet’ değil, ‘devlet’ olduğu açıklanmıştı!.. Meğer iftira edilmiş, hükûmetin günahına girilmişti!..
Komediye bakın, Oslo görüşmelerinde Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘devlet’ temsil etmişti!.. Peki PKK’yı kim temsil etmişti? Sormaya devam edelim o zaman: Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden ‘devlet’, hükûmetten tamamen bağımsız bir varlık idiyse, nasıl ete kemiğe bürünmüş de o masaya oturmuştu?
Bir an gaflete düşüp, hükûmetin talimatıyla masaya oturanların bürokratlarımız olduğunu düşünmüştük... Fena yanılmışız!.. Çünkü masanın bir tarafına PKK’lılar otururken, diğer tarafına Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen, demirbaşa kayıtlı masa, makam koltuğu, makam otosunun karbüratör kapağı, bayrak direği, yemekhaneden alınan tencere filan oturmuş!.. Malumunuz, ‘devleti temsil yetkisi’ bunlardadır ve siyasî otoriteden bağımsız bir şekilde kendi iradeleriyle hareket ederler!.. Bir de bunların amiri vardır; yangında ilk kurtarılacak olanların saklandığı dolaptır o!.. Protokolün bir numarası odur!..
Bir hata varsa, sorumluluk bunlarındır!.. Ortada ‘şerefsiz’ varsa, şerefsizin önde gideni bunlardır!.. Hükûmet daha ne yapsın, devletin başına bekçi mi diksin? Koca devlet ne yapacağını bilmiyorsa, siyasî iktidarın kabahati ne?
***
İnsanın zekâsıyla dalga geçen ve hayal sınırlarını zorlayan bu fantastik ayrımın sahipleri bugün yeniden harekete geçince aklımıza yine bunlar geldi... Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Ülkenin hayrına olacaksa, Öcalan’la da, başkasıyla da görüşülebilir. Bu geçmişte yapıldı, bugün de yapılabilir” dedi...
Doğrusu heyecan uyandıran bir görüşme olur bu... Bir yandan müzakere yapılırken, diğer yandan ‘şerefi korumak’ epeyi zor olacak!.. En iyisi bu işi yine ‘devlet’e bırakmak lâzım... Diğerleri birinci turu fiyaskoyla sonuçlandırdığına göre, bu sefer görüşmelere ‘devleti temsilen’ envantere kayıtlı hamam tası, maşrapa, elbise askısı ve tel zımbadan oluşan özel bir ekip göndermeli!.. Çuvallarsa onlar çuvallasın... Yeter ki, siyasî iktidar bundan zede almasın, şerefsiz merefsiz damgası yemesin!..
Habur’da uydurma bir mahkemeden sonra salıverilen PKK’lıların Meclis’e geleceği iddiası üzerine o dönem AKP’nin Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ “Meclis’e gelmezlerse daha iyi olur, yoksa barış süreci sekteye uğrar” diye endişesini açığa vurmuştu... Şimdi de Apo’yla görüşülebileceğini buyuruyor...
Bunların istikrarına hayran olmamak mümkün değil!.. “PKK’yla masaya oturdunuz, görüştünüz” ithamlarına Başbakan Erdoğan 21 Ağustos 2010 Kayseri mitinginde şu cevabı vermemiş miydi: “Bizim dört kez bunlarla bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar, bunun hesabını her yerde vereceklerdir. Bugüne kadar AK Parti iktidarı olarak terör örgütüyle hiçbir zaman masaya oturmadık, oturmayacağız da. Bizim felsefemizde, anlayışımızda böyle bir şey olamaz... Hukukta bir kaide var, iddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir. Eğer bu iddianızı ispatlamazsanız müfterisiniz...”
“Şerefsiz, müfteri, alçak” gibi ağır hakaretler eşliğinde süren kapışmaya Erdoğan 24 Ağustos 2010 tarihli Siyaset Meydanı’nda devam etmiş ve ‘fail’in devlet olduğunu şu sözlerle ifşa etmişti:
“Burada bir şeyi birbirine karıştırmayalım. Biz siyasî iradeyiz, siyasî iktidarız. Biz siyasî iktidar olarak, hükümet olarak hiçbir zaman bir terör örgütüyle veya temsilcileriyle masaya oturup görüşme yapmayız. Böyle bir şeyimiz bizim asla olmamıştır, yoktur, olamaz da. Şu veya bu şekilde çeşitli kurumlarıyla bu tür bazı münasebetler gerekirse devlet onu kendisi yapar. Burada bunu birbirine karıştırmamak
gerekir...”
***
Demek ki, neymiş; ‘devlet yapar’mış!..
Kötü bir şey oldu mu devlet yapar, ama duble yolları siyasî iktidar yapar!..
Ne güzel değil mi? Millet kesesinden yapılan ve propagandaya yarayan artılar hükûmetin marifeti, eksiler ise devletin kusuru!..
Aslında fena bir ‘işletme’sistemi değil... Niye akıllarına gelmiyor acaba, doğal gaza ve benzine yapılan zamların da hükûmetle ilgisinin olmadığını, faillerin en kısa zamanda yakalanacağını, bunu yapsa yapsa devletin yapmış olabileceğini
açıklamak!..
Zaten, PKK’yla masaya oturanlar maaşlarını Bolivya devletinden, talimatları da Madagaskar hükûmetinden aldıkları için olup biten hiçbir şey Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini de, o hükûmeti oluşturan siyasî partiyi de bağlamaz!..
Bağlasa bağlasa ‘namus’u, ‘şeref’i, ‘haysiyet’i bağlar!.. Onlar da o kadar önemli değil!..
Şu ‘olağan şüpheli' devletin eşkalini gösteren resimleri her yere yapıştırdık mı, gerisi kolay!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi