Ya ölecek ya da öldürecekti
Tunceli’deki o polis silahını çekip, teröristi vurmak yerine kuzu kuzu kimliğini teslim etseydi, ya kaçırılmış ya da şehit edilmiş olacaktı... Hayatta kalabilmek için yapması ne gerekiyorsa onu yaptı...
O polis hakkında suç duyurusu yapılmış olsa da, aslında işin içinde tam bir kahramanlık hikâyesi var... Kısaca özetlersek, önceki gün Tunceli-Pülümür arasında PKK’lılar yol kesip, kimlik kontrolü yapıyorlar... Arabadaki beş kişiden birisi olan polis memuru kimlikleri toplayan silahlı PKK’lıyı vurarak öldürüyor ve diğerleriyle de tek başına çatışmaya giriyor...
Araç sürücüsünün ifadesine göre, çatışma sırasında sürücü ve diğer yolcular bir köprünün altına sığınıyorlar... Silah sesleri on-onbeş dakika daha devam ediyor... Ardından polis, köprünün altına sığınan sürücü ve diğerlerinin yanına gelerek, sürücüden araca binmesini ve Tunceli yönüne çevirmesini söylüyor... Fakat sürücü öldürülmekten korktuğunu, silahlı adamların yukarıda olduğunu söyleyerek buna direniyor...
Sürücünün ifadesinden anlaşılacağı üzere, polis memuru yaralı haliyle araca kendisi binip, hızlı bir şekilde yönü Tunceli’ye doğru çeviriyor ve diğerlerine “çabuk olun” diye sesleniyor... Sürücünün ifadesi şu şekilde devam ediyor: “Polis memuru olduğunu sonradan öğrendiğimiz şahıs ’Hadi birden gitmemiz lazım, hızlı hareket edin, hızlı olun araca binin hemen’diyerek yaralıları da araca bindirdikten sonra kendisi aracı kullanarak, hızla Tunceli yönüne doğru geldik. Yaralıları Tunceli il merkezi girişine kadar getirerek ambulansa teslim etti.”
Bu kahraman polis hakkında suç duyurusunda bulunuldu... Tunceli’de hangi mekanizmanın harekete geçirilerek, firma yetkilileri tarafından suç duyurusunda bulunulduğunu tahmin etmek zor değil elbette... Tabii ki PKK/KCK... Ölen teröriste ağlamayanın insan olamayacağını bir Emniyet Müdürü’nün ifade ettiği bir ülkede, bu iklimin kimi nasıl cesaretlendirdiğini görmemek mümkün mü?
Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven bu olayı duyunca ne yapmıştır acaba? ‘İnsanlığı gereği’ yine ağlamış mıdır? Ölmemek için öldüren o polis memuru hakkında ne düşünmüştür? İnsanlık bu ya!..
Oysa o polis memuru ancak filmlerde gerçekleşen operasyonu tek başına gerçekleştiriyor... Kendi can güvenliğini korurken, diğerlerini de ihmal etmiyor... İsterse arabaya binip kaçabilir... Ama o bunun riski artıracak vakit kaybına sebep olduğunu biliyor olsa da, sürücü ve yaralı yolcuları saklandıkları yerde bırakmayı aklından geçirmiyor... PKK’nın doğrudan hedefi olmayan sivil vatandaşları alıp, şehir merkezine, ambulansa kadar getiriyor...
Bu sadece bir ‘kahramanlık’ dersi değil, ‘insanlık’ dersidir aynı zamanda... İnsanlığın bir teröriste ağlamaktan değil, kendisiyle birlikte vatandaşının can güvenliğini korumaktan geçtiğini gösteren güzel bir örnek...
Teröriste ağlamak demek, terörizmi şımartmak ve terörizme karşı devletin yetki ve silah verdiği unsurları pasifleştirmek, sindirmek demektir... Bunu bilmemek için Bülent Arınç olmak yetmez, ayrıca tahsil de gereklidir!.. Gerçi Bülent Arınç, Başbakan’ın açıklamalarından sonra âdet üzere çark etmesine etti de biz onun hangi yüzüne inanmamız gerektiğini biliyoruz artık... Bilmeyenler de “Arınç’ın bendeki yeri ayrı” diyerek, bu tuhaf sözlerle ‘farklı çağrışım’lara da yola açabilecek olan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Baydemir’i referans alabilirler!..
Bakalım ‘yolcuların can güvenliğini tehlikeye atmak’la suçlanan ve hakkında suç duyurusunda bulunulan Tunceli’deki o polis için adlî mekanizma nasıl işleyecek? Ve bakalım İçişleri Bakanlığı tarafından hakkında inceleme başlatılan Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’le ilgili hem idarî hem de adlî bakımdan hangi sonuç doğacak? Takip edeceğiz, göreceğiz...
Büyük tecrübeyle sabittir ki, Türkiye boş boğaz bürokrat veya politikacı cenneti olamaz... “Araya iki de sosyal mesaj sıkıştırayım” derken, karşıdaki küstahı “Bu yetmez, polisi belediye başkanına bir bağlayın bakayım” diyecek seviyeye getirten anlayışı bu ülke daha fazla kaldıramaz...
Bu anlayışa prim verirseniz, Tunceli’deki o kahramanların sayısı her geçen gün azalır, günü kurtarmayı kâr sayan, PKK yol kesiyorsa, o yoldan gitmemeyi tercih eden, zorluk çıkarmayan, idare-i maslahat yapa yapa her gün başka bir Türkiye’ye uyanan, kendi ayağına sıkan bir ’fiilî durum’ kurumsallaşır... Ve buna yol açan hiç bir iktidar bu bedeli ödeyemez...
Amerikalıların ‘Yaban Kazları’ veya ‘Rambo’ türü filmlerle ancak senaryo gereği yaşadıkları hayal ürünü sahneleri, bizzat yaşayarak gerçekleştiren Tunceli’deki o polis ve diğerleri, başkentteki bulanık havaya inat, bu coğrafyadaki bin yıllık var olma ve tutunma kavgamızın gururlarıdırlar...
İslâm’ın kadim düşmanlarına karşı, ‘müntakim olan Allah’ın bin yıldır intikamına memur ettiği’ Türk milleti kendilerine minnettardır...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi