PKK’nın kış oyunu
Her kış öncesi aynı yönteme başvuruyorlar... “Devlet aklı” buna kanmayacak kadar tecrübeye ve donanıma sahip olmalı... Çünkü tilki ne kadar kurnaz olursa olsun, avcı da o kadar iz bilmeli...
Sadece gazete arşivleri açılıp bakılsa bile, PKK ve onun “sivil” uzantılarının “çözüm, ateşkes, barış” gibi edebiyatı artırdıkları, liberallerin de bu edebiyata katkıda bulundukları görülecektir...
Kışı daha rahat ve güvenli geçirme taktiğidir bu... Söz konusu taktiğe bu yıl, daha erken ve daha kapsamlı biçimde başladılar... “Öcalan’a tecridin kaldırılması” ekseninde yürüyen tartışmalara Hükümet de katıldı... Tecrit konusuna henüz girilmemiş olsa da, Başbakan Erdoğan “Gerekirse MİT Başkanı’nı İmralı’ya gönderirim” diyerek müzakere ortamına kapı araladı...
Bu tartışmalarda “şeref”in durumu ne olacak henüz belli değil... Ama geçen kışın başlangıcından bu yana büyük kayıplar veren PKK’nın amacı belli; nefeslenmek!..
1984’ten bu yana terör örgütü tarihinin en ağır kışını geçirdi ve büyük kayıplar verdi...
Hem kış şartlarında hareket kabiliyetlerinin azalması, hem de güvenlik güçlerinin değişen konsepti sayesinde hezimete uğradılar... Daha önceki bir yazımda da belirtmiştim... PKK’nın kendi internet sitesinde “Şehitlerimiz” sekmesinin altında yayınlanan ölü sayısına bakıldığında bu yılın kendileri açısından en ağır yıl olduğu görülecektir...
Ne olduysa Uludere kazasında oldu... Bu olay, başarılı giden operasyon serisini sekteye uğrattı... Ama Şemdinli’yi kuşatma ve düşürme girişimi örgüt adına tarihinin en büyük bozgununa yol açtı...
Şimdi sivil uzantıları ve medyadaki destekçileri sayesinde “nefeslenmek” için klasik metotlarını devreye sokuyorlar... Ne anlama geldiğini çok iyi bildiğimiz “barışın dili” tekrar ortaya çıktı... Bu dil, bir yandan “özerklik” çağrıları yaparken, diğer yandan iş birlikçileri aracılığıyla “bu fırsat kaçırılmasın” şantajında bulunabiliyor...
Devlet bu tezgâha gelmemeli... Peki gelirse ne olur? Bu sorunun cevabı, tecrübelerinde var devletin aslında... Her yıl aynı film tekrarlanıyor...
Bahar gelince “kan”la uyanırız, her yıl olduğu gibi... Silvan benzeri toplu şehit haberi geldiğinde aynı sinsi propaganda başlar... Acaba PKK değil de, ‘derin PKK’ yapmış olabilir mi diye sorular sorulur, top söz dinlemeyen ’şahin’lere atılır!.. Kimi liberal ve İslamcı yazarlar yine aynı nakarata sarılırlar: ’Tam da bu zamanda’ diyerek, aslında bunun PKK işi olmayabileceğini ima ederler!..
Her Nevruz’u sezon açılışına çeviren PKK’nın bu bilinen taktiğine rağmen, ‘barışa bu kadar yaklaşmışken’ diye başlayan her cümle ya tuzaktır, ya aptallık... ‘Devlet tecrübesi’, ‘hükümet aklı’nı bastıramazsa bunun acı bedellerini ödemeye devam ederiz...
Oysa güzel gelişmeler yaşanıyor... Terörle bir arada yaşayamayacağını bilen halk, üzerindeki büyük baskıya rağmen sesini yükseltmeye başladı... Bingöl’de halkın BDP’ye patlayan öfkesi, Iğdır’da öğretmenleri kaçırılan köylülerin kahramanlığı, çok şeyler anlatıyor aslında... Van’da konteyner kentte ve hastanede nöbet tutarken farklı tarihlerde şehit edilen polislerin katilleri aynı gün kıstırılıp, öldürüldü... PKK’lıların hepsini halk ihbar etti... Şu an Türkiye’nin en sıkıntılı ilçesi durumundaki Şemdinli’de halktan güvenlik güçlerine ortalama yarım saatte bir ihbar geliyor... Terörden bıkmış, yılmış insanlar kendi özel şartlarına uygun tavırlar geliştiriyorlar...
Burada dik durması gereken devlet otoritesidir... Elbette öldürmek çözüm değildir... Ve elbette her ölümün sosyal maliyeti vardır... Ama caydırıcılığınızı kaybetmenin maliyeti, size, kendi evlatlarınıza ölüm olarak geri geliyorsa, gereğini yapmaktan başka seçeneğiniz yoktur...
Yeter!.. Artık bu mevsimler ‘aldanma mevsimlerimiz’ olmasın... Tilki ne kadar kurnaz olursa olsun, avcı da o kadar iz bilsin!...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi