Bu ’gerçek’ bir zaferdir
Devlet Bahçeli kurultay sonunda keşke ‘teşekkür’ konuşması değil de, ‘tefekkür’ konuşması yapsaydı... Keşke Şeyh Edebali’nin “Bundan sonra öfke bize, uysallık sana... Güceniklik bize, gönül almak sana” sözlerinden nasibi olsaydı da, ‘zafer’ akşamında, ‘başını kaldıran fitne’den, ‘partiyi içten oyma girişimi’nden, ‘MHP’ye kurulan tuzak’tan yani o bildik dilinden vaz geçseydi...
Yapmadı, yapamadı... Bundan önceki yazımın başlığıydı, “Bir şey değişmezse, hiçbir şey değişmez” diye... Dakika bir, gol bir... Değişmediğini ve asla değişmeyeceğini yine gösterdi... O iten, öteleyen, yok sayan, suçlayan ve hain üretmekten başka mahareti olmayan dil yine egemen oldu... Bunu ancak bütün gönülleri kuşatma ihtiyacı hissetmeyen, insanları kazanma arzusu taşımayan, dolayısıyla ülkenin iktidarına talip olmak yerine, kendi dar alanında hep zirvede bulunmaktan zevk alan ve sadece onu korumayı hedefleyen bir dil yapardı... Öyle de oldu...
Bu sonuç bir nefestir; enseye yaklaşmış ve temposu yükselen muhalif bir nefes... Siyasetten anlayan herkes iyi bilir ki, bu sonuçlardan sonra parti içi iktidarı elde tutmak artık zordur ve meşruiyet tartışması bundan sonra daha da artacaktır...
Kanunun verdiği sınırsız yetkileri acımasızca kullandığınız il kongreleri ve o kongrelerden çıkan delege yapısına rağmen, bizzat ellerinizle yazdığınız isimlere rağmen büyük kongrede bu kadar sarsıntı geçiriyorsanız, bu, sonu belli olan bir mecraya girdiğinizi gösterir...
Bu ‘son’un ‘inkıta’ya uğramasından başka bir şey değildir...
Muhalefetin aldığı 489 oy, bugünden itibaren üzerine proje üretebilecek müthiş bir zemindir... Ve bu zemin, elindeki bütün yetkilere rağmen ancak küçülerek ‘ilerleyen’parti içi iktidar için endişe ve panik zeminidir... Yine iyi bilinmektedir ki, bu oy dağılımı, MYK aday listelerinin ortaya çıkmasından önceki durumdur...
Parti içindeki iktidar ve muhalefet makası daralmış ve bir buçuk misline düşmüştür... Özellikle AKP ile ilişkilerin seyri, MHP’den önce ideolojisine uygun kararlı bir muhalefet, ardından da iktidar bekleyen kitlelerin muhaliflik dozajını her geçen gün daha da yükseltecektir... Zaten üst kurul delegasyon yapısı ülkücü hareketin ortalamasını tam temsil etmiş olsaydı, önceki akşam Devlet Bahçeli teşekkür konuşması yapıyor olamayacaktı... Bu çelişik yapı, sadece ‘akıbet’i geciktirmeye yaramış ama gündemden çıkarmaya yetmemiştir...
Yine MHP’de genel başkanın demokratik yollarla değiştirilemeyeceğine dair yerleşmiş olan kanaat, bu kongrede hükmünü yitirmiş, bunun gerçekleşebileceği düşüncesi artık duvarları yıkmıştır... Bilimle, projeyle, gelecek okumalarıyla ve ideolojik duruşuyla partiyi yönetmek yerine, korku, endişe ve panik salarak mevcudiyetini korumayı gelenek haline getirmiş anlayış sadece bugünü kurtarabilmiştir... Muhalefetin sıklaşan ve her geçen gün yere daha sert ve kararlı vurarak kendini gösteren adımları, bu antik siyaset tarzının yarınları olmadığını göstermiştir...
Şerrin içinde hayrı halkeden Allah’a ve ülkücülerin iradesine güvenenler için bir kongre sonuçlanmış ama yeni bir kapı aralanmıştır... Bütün taşlar yerinden oynamış ve kendisini kutsaya kutsaya gerçeklerin üzerine şal çeken yapı, artık tartışılmaz olmaktan çıkmıştır... Artık ülkücüleri, onursuzlar, satılmışlar, fitneciler, hainler yaftalarıyla kategorize edip, dar alanda mutlu mesut particilik oynayanlar, bunun bundan böyle kolay olmadığını görmüşlerdir...
Parti kesesinden genel başkanlık kampanyası yürüten ‘pek bi etik’ tavırların inandırıcılığı kalmamıştır... Seçim zamanlarında bile görülmemiş kampanyaların, bu kongre vesilesiyle hayata geçirilmesinin ardında yatan paniğin nedenini bilmeyen, dağları bekleyen korkunun nelere vesile olduğunu görmeyen yoktur... Mansur Yavaş’ın Ankara Büyükşehir Belediyesi başkan adaylığı sırasında esirgenen imkânların, koltuk söz konusu olduğunda nasıl boca edildiğini de...
Kabul edelim ki, MHP’de 10. Büyük Kurultay’ın galibi yara bere içinde de olsa Devlet Bahçeli olmuştur... Peki bu bir zafer midir?
Evet zaferdir... Ancak reklam panolarında gözüktüğü gibi, adeta öğrenci pasosundan uyarlanmış photoshoplu resimler kadar ‘gerçek’ bir zafer!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi