Vurdukça kazanacak, kazandıkça vuracaksın!
Bir ülke böyle yönetilir!.. Vurdukça sonuç alacak, sonuç aldıkça vuracaksın!.. Dünyada hiç bir devlet ve hiç bir rejim bu rezalete katlanmaz ama biz katlanıyoruz... ’Açlık grevi’adı altında sergilenen çadır tiyatrosunun son perdesi İmralı’nın talimatıyla tamamlanıyor ve biz bu haberi televizyonlarımızdan ’müjde’ olarak veriyoruz!..
Aslında durum çok açık; bu fiil ’örgütü yönetmeye devam’suçunun ispatıdır ve konu yargının konusu olmak mecburiyetindedir!.. Mekanizmaya bakın: Örgüt, cezaevlerinde ’çakma’açlık grevine başlıyor, sivil uzantılar Meclis’te ve şehirlerde buna eşlik ediyor, sonuç alındığına kanaat getirildiğinde Öcalan, ’bitirin’talimatı veriyor, söz konusu mesajı BDP’liler cezaevlerindeki ’tutsak’lara taşıyarak eylemi bitiriyorlar!..
Adalet Bakanlığı’na sormak lâzım; “Örgüt nedir, neresinden tanınır, ne yaparsa örgüt olduğu ispatlanır?” ya da “Yeryüzünün herhangi bir yerinde buna göz yumacak, hatta ’Bakın ana dilde savunmayı Komisyon’a getirdik’şeklinde şirinlik yapacak bir devlet, bırakın devleti bir kabile kaldı mı?” diye...
***
Bu bir PKK başarısıdır!.. Ama bu başarıda emeği olanları, ’Her dediğinizi yapıyoruz ya paşam’türünden gayret gösteren siyasî iktidarı ve “Cezaevlerinden çıkacak her cesetten hükûmet sorumludur” diye adeta lobicilik yaparak baskı kuran Kılıçdaroğlu ve adamlarının çabalarını da tarihe not etmek gerekiyor!..
Siviller katledilirken ’onay’suskunluğuna girip, cezaevlerindeki açlık grevleri için bütün artistik hünerlerini ortaya döken sanatçı ve aydın bozuntuları ile artık ’devlet’ve ’terör örgütü’demek yerine ’iki taraf’demeyi adet haline getiren ’tarafsız’ gazeteci ve yazarların hakkını da teslim etmek lâzım!..
60 günde bir tek ölü bile vermeyen açlık grevi, sahte olmasına sahteydi ama sonuçları gerçek oldu... PKK’nın ’eylem yaptıkça sonuç alan örgüt’statüsü biraz daha pekişti... Bu eylemlere teslim olundukça ve bunun bir ’yol’olduğu anlaşıldıkça, benzerleriyle sık karşılaşmamız artık vaka-i adiyeden sayılacak!..
***
Ülkedeki terörizm bir iç savaşa dönüştü, bu iç savaş PKK lehine sonuçlandı da bizim haberimiz mi yok acaba? Aksi halde bu teslimiyetin, neredeyse Meclis’te ’ortak irade’yle yasa çıkarmaya varan sürecin bir izahının olması gerekiyor!.. Dünyanın hangi iktidarı katillerle ’egemenlik paylaşımı’na katlanır ve bunu ’insan hakları’yla açıklar?
Yıllardır PKK ile Kürt halkını biribirinden ayrı tutmak gerektiği konusunda topyekûn bir titizliğe sahiptik... Ama şartlar değişiyor ve kafayı kuma gömmenin alemi yok... Bugün gelinen noktada PKK, büyük bir hızla Kürtlerin meşru temsilcisi konumuna taşınıyor... Elde edilen bütün ’haklar’ın PKK’nın eylemleri sonucu gerçekleştiğine dair kanaatin etki alanı günden güne genişliyor... Dünyanın en kanlı terör örgütlerinden birisi, hiç hak etmediği halde gittikçe ’sosyolojik gerçeğe’ve böylece dağda imha edilmesinden daha zor bir varlığa dönüşüyor...
PKK’nın sivil uzantıları, Meclis koridorlarının dağdaki patikadan daha güvenli ve sonuç alıcı olduğunu gördükçe stratejilerini bu alanda yoğunlaştırıyorlar... Karşılarında yüzde elliyi yakalamış ama ’bütünlük hassasiyeti’nden nasipsiz bir parti var ve bunu acımasızca kullanıyorlar... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kürsülerdeki efelenmesinin, iç tüketime yönelik bir istismar malzemesi olduğunu bildikleri için hiç aldırış etmiyorlar, kendi amaçları için mesafe aldıkça, yeni hedefleri masaya yatırıyorlar...
Vurdukça sonuç alıyor olmanın verdiği özgüven ve şımarıklığın vardığı aşamayı hep birlikte görüyoruz... Artık polisin ne zaman kendilerine bağlanacağını, öğretmenleri ne zaman kendilerinin seçip atayacaklarını konuşuyorlar... Kafamıza çivi çakar gibi katilin heykelini dikmekten söz ediyorlar... Bütün bunlar olurken, yürütmenin ’gaz almadan sorumlu’lideri de idamı gündeme getirerek toplumun gazını alıyor... Başbakan’ın bu açıklamaları ifade ettiğimiz mahiyette ’sezonluk’açıklamalar... Sezonluk olmasa, Hakkari’deki saldırılar ve BDP’lilerle teröristlerin kucaklaşmasından sonra gündeme getirdiği ’dokunulmazlıkların kaldırılması’işlemi şimdi unutulmamış olurdu!..
Sahte açlık grevi bitirilince Bülent Arınç gözyaşlarına boğuldu mu henüz bilmiyoruz... Ama PKK’lı damaklara bunun sonuç alıcı bir ’yol’olduğunu tattıran ve onun sivil uzantılarına, medya ve sanat alemindeki lobicilerine zafer havası yaşatan irade, bu çadır tiyatrosunun sadece seyircisi değil, aynı zamanda sorumlusudur da...
AKP’nin BDP’ye bir yandan mesafe koyuyor gibi yapıp, diğer yandan koalisyon ortağı muamelesinde bulunmasının ağır maliyetine katlanıyoruz... Üniter yapıyı sarsacak yasalar birer birer Meclis’ten geçerken, molotoflarla çocuk yakanların, hastane kapısında veya konteyner kentte nöbet tutan polisleri ve askerleri şehit eden katillerin, uyuşturucu kaçakçılarının sahtekârca şovları devlet katında karşılık buluyor!.. Bütün bunların terörle mücadele için canını ortaya koyan güvenlik güçlerinde ne gibi bir moral bozukluğuna yol açacağı umursanmıyor bile...
Mahkûmun ’tutsak’, teröristin ’gerilla’, terörizmin ’savaş’ve katilin yargı kararıyla ’sayın’laştığını gördükçe keyfi yerine gelen ve motivasyonu artan PKK bir şeyi biliyor, hem de iyi biliyor: Otomasyona bağlanmış gibi, vurdukça kazanacak, kazandıkça vuracaksın!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi