Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Bu yangını kim söndürecek?

Bu yangını kim söndürecek?



Tehlikeyi şu sözlerle gündeme getirmeye çalışmıştım: “Bugün bölücüler için ODTÜ belki de Mahmur’dan daha güvenli bir yer... Diyarbakır’da güpegündüz Öcalan’ın posterini şehre asamazsınız ama Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne rahatlıkla asabilirsiniz!..” 
Yazının üzerinden bir hafta geçmeden Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde yine olaylar çıktı ve eğitime ara verildi... Yanlış hatırlamıyorsam, 1980 sıkıyönetim sonrasında verilen en yüksek ara bu oldu... Burası Ankara, ülkenin başkenti... Fakültelerin büyük çoğunluğu PKK işgali altında... 5 bin kişilik bir fakülteyi organize 200 PKK’lı rehin alıyor... Bunu Emniyet biliyor, savcılık biliyor, rektörlükler zaten biliyor, basın biliyor ama durum ortada... Basın bu işgali görmüyor, olaylar patladıktan sonra ‘sağ-sol çatışması’ şeklinde çarpıtarak vermeyi tercih ediyor... Emniyet’in önleyici tedbirler almak yerine, nizamiyelerde kavganın başlamasını beklemesi nasıl bir stratejidir, çözebilen yok... Gerçi burada rektörlere verilen abartılı yetkilerin polisin elini kısmen de olsa bağladığını ifade etmek gerekiyor...
Önceleri kantinleri ve diğer ortak kullanım alanlarını işgal eden PKKlılar, artık bununla yetinmiyor ve ‘derslerin boykot edilmesi’ gibi eylem kararlarına diğer öğrencilerin de eşlik etmesini istiyorlar... Sahipsizlik içindeki öğrenciler üzerinde oluşturdukları korku iklimiyle sonuç da alıyorlar... Birinin çıkabilecek dağı var, okumak umurunda değil... Diğerinin ne gidebilecek dağı, ne öyle bir niyeti var, okulunu bitirmek istiyor...                                                                        
Türkiye her geçen gün biraz daha tuhaflaşıyor... PKK’nın ilk büyük eylemi olan 1984 Eruh ve Şemdinli baskınlarının her yıl dönümü büyük şehirlerde kutlanıyor!.. Terörist Türkiye Cumhuriyeti’ni basıyor, kutlamalarını da her yıl o cumhuriyetin büyük şehirlerinde yapıyor!.. Yeryüzünde buna tahammül eden bir başka devlet çıkar mı acaba? İşte buna tahammül eden anlayış, üniversitelerde günden güne yayılan etnik terörizme çanak tutmaktadır... Anadolu’nun temiz çocukları, bu şımarıklık ve azgınlık karşısında açıkça ezdirilmektedir... Kendi tedbirini kendisi almanın ve nefsî müdafanın bedelini ödemiş olmanın verdiği ‘tarihî ders’ bir anlamda eli kolu bağlamaktadır... Yoksa bu çok bilinmeyenli bir matematik denklemi değil... “Burada devlet yok, yasa yok, kendi hukukumu kendim korumaktan başka çarem kalmadı” deyip, göz karartıldığında, nelerin olabileceğini tahmin etmek hiç de zor değil... Ama mâzide yaşananlar, terörün ‘taraf ve unsurularından birisi’ şeklinde damga yemekle sonuçlanan o büyük tecrübe, nereye kadar dayanacağı bilinmeyen fren vazifesi yapıyor... 
Ülkücüler, ‘denge olsun’ diye kurulan idam sehpalarını da, kimsesizler mezarlığına gömülen şehitlerini de, idam edildikten sonra sahipsizlikten belediye tarafından teslim alınıp defnedilen kardeşlerinin cenazelerini de unutmadılar... Vatanları uğruna verdikleri mücadelenin acı bedellerini ödeye ödeye geldikleri bugünlerde bile televizyon dizilerinde hâlâ en hâyâsız saldırıların muhatabı durumundalar... Terör örgütünün ‘devrimci halk savaşı’nı her fırsatta takdis eden güruhun ülkücülerle ilgili karalama kampanyaları için pusularda aralıksız nöbet tuttuklarının farkındalar... 
Artık Ankara’daki üniversitelerde, devletin varlığı tartışılıyor... “Varsa nerede ve kimin için var?” sorusu soruluyor... Belli ki, rektörler, şımarmasına göz yumdukları militan öğrencilerin, kafalarında sigara söndüreceği günlere kadar ya uyanmayacaklar ya da kafalarını kuma gömmeye devam edecekler... Rektör seçilebilmek ve Köşk tarafından onaylanmak için hayatlarının en büyük performansını gösterenlerin, kapılarındaki göndere PKK bayrağı çekileceği zamanlar yaklaşırken sergiledikleri uyurgezerlik doğrusu düşündürücü... 
Gözler sadece görevini hakkıyla yapan rektör değil, aynı zamanda savcı da arıyor... Geçen yazımda gündeme getirip sormuştum: “Nasıl oluyor da, orantısız biçimde, bu kadar yüksek sayıda PKK’lı fakültelere yerleşiyor? Bu ‘öğrenciler’, bir ‘merkezî organizasyon’un dağıttığı militanlar mı, yoksa üniversiteye geldikten sonra militanlaşanlar mı? İşin açığı, devlet doğuda üniversite sınavlarını sağlıklı biçimde gerçekleştiremiyor... Güvenlik ve organizasyon zaafını iyi değerleniren PKK özellikle bu boşluktan dolayı üniversitelere ‘seçilmiş militan’ dağıtıyor... Hedef fakülteler belirleniyor ve oralara başarılı olup olmaması çok da önemli olmayan militanlar yerleştiriliyor... Bu militanlar sadece fakültelerde değil, KCK yapılanmalarında ve terörist eylemlerde kullanılıyor, gerektiğinde ‘dağ kadrosu’na 
katılıyor... 
Sınavlara yapılan bu ‘terörist müdahale’bir yanda hakkı olanın üniversiteye girişini engellerken, diğer yanda hakkı olmayanın üniversiteye girişine ve orayı bir nevî ‘kamp’a çevirmesine yol açıyor... ” 
Bütün bu iddiaları mübaşirler mi soruşturacak yoksa?

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS