Vergiyi kurşunla takas etmek
Daha önce öldürülmüş 4 teröristin Siirt’te nüfus kayıtlarına ‘şehit’ olarak geçirildiği medyaya yansımıştı... Bu rezaleti bir savcının dikkati ortaya çıkarmıştı... Olayla ilgili ‘sehven’ yaptıklarını ifade eden 2 memur açığa alınmıştı...
Çok kritik bir hususu gözden kaçırmamak gerekiyor; güneydoğuda devletin memur yapısı hızla değişiyor, genel gidişata paralel bir memur yapısı artık kendisini gösteriyor... Diyanet personelinden Milli Eğitim yönetici personeline kadar her alanda bu değişim göze çarpıyor... ‘Açılımın memurları’ bu yeni politikaya uyum sağlamakta Ankara’dan daha hızlılar...
Siirt’te meydana gelen rezalet bir istisna değil, artan pervasızlığın açığa çıkan örneklerinden sadece birisi... Özellikle belediyelerin birçoğu artık PKK’nın en önemli para kaynaklarından birisini oluşturuyor... “Terörle mücadelede başarı sağlanması için, PKK’nın para kaynaklarının kurutulması şarttır” sözünü sıkça duyuyoruz... Doğrudur, bu bir sektör gibidir, bütçeye ihtiyacı vardır ve bu bütçe değişik kalemlerden oluşmaktadır... Uyuşturucu, sigara ve içki kaçakçılığı, kaçakçılardan alınan paylar, yurt dışında zorla toplanan paralar, bağışlar, güneydoğuda legal iş yapan müteşebbislerden alınan haraçlar belli başlı kalemler...
Son yıllarda bunlara belediyeler eklendi ve örgüt yeni ve çok daha büyük çaplı bir gelir kapısına kavuştu... Bölgedeki birçok belediyenin harcamaları ve ihaleleri devletten çok, PKK’nın etki ve denetimi altında... Terör örgütüne gönüllü-gönülsüz haraç vermeyen müteahhidin bırakın ihale almayı, ihaleye girme şansı bile günden güne azalıyor... Her şeye rağmen girip ihaleyi kazanabileceğini uman namuslu insanların belediyelerden paralarını alma şansının olmaması, o tip insanlar üzerine caydırıcı etki yaptığı için meydan tamamen bölücülere ve onlarla işbirliğine hazır ‘ilkesiz’lere kalıyor... Ayrıca rekabet şartları oluşmadığı için ‘dağıtılan’ ihalelerde bedeller yükseliyor, PKK ortaya çıkan yüksek ‘kâr’dan dolayı daha ciddi paylara kavuşuyor...
Böylece milletin vergileriyle ortaya çıkan bir havuzdan, terör örgütüne can suyu veren bir kanal daha açılmış oluyor... Bu çarpıklığı bilmeyen yok... Ama doğru dürüst yazan da yok... Bir devlet düşünün; onlarca yıldır başına bela olmuş bir örgütün para kaynaklarını kurutmak için bir çok Avrupa devletine müracaat ediyor, onları bu haklı mücadelesine ortak edebilmek amacıyla yazışmalar yapıyor ama kendi hükümranlık alanındaki ‘kirli gerçekler’le ilgili neredeyse eli kolu bağlı durumda seyrediyor... Büyükşehir yasasının geçmesinden sonra hem gelirleri, hem de o gelirler üzerindeki hâkimiyeti daha da pekişecek olan şaibeli belediyeler sayesinde terörizme para akışında örgüt lehine bir değişiklik yaşanacağını dikkate almıyor!..
Yani otobüs bileti alırken veya kazandığımız paranın vergisini öderken aynı zamanda dünyanın en kanlı örgütüne para vermiş, o parayla da evlatlarına kurşun siparişi göndermiş olmak ne büyük bir çelişki!.. Bugün bir kişi çıkıp, güneydoğuda belediyelerin ihaleleri şeffaflık içinde gerçekleşiyor, kazananlar hiçbir baskı altında olmadan işlerini tamamlıyor ve hak edişlerini tam olarak ve zamanında alıyor diyemez... Kimse “Sayıştay var ve denetleme yapıyor”da diyemez... Sayıştay evrak üzerinden hareket eden bir kurum... İhale öncesindeki baskıları, işin yapımı sırasında yaşanan baskı ve tehditleri, psikolojik ortamı ve bölgedeki hâkim caydırıcılık havasını hesaba katamaz elbette... İş kitaba uymuşsa mesele yok!..
Nasıl, üniversiteye giriş sınavları için ‘denetim dışı’ bir alan meydana gelmişse, belediye harcamaları için de PKK’ya para akışını teminat altına alan bir ‘fiilî’ durum meydana gelmiş durumda... Verdiği parayı, sadık evlâdına kurşunla takas eden devletin fertleri olarak gözümüzün içine baka baka anlatılan yalanlarla avunmak durumundayız... Bu acizlik öylesine gizlenemeyecek boyuta ulaştı ki, maaşını devletten alan memurlar bile Siirt örneğinde olduğu gibi ölen PKK’lı teröristleri nüfus kayıtlarına ‘şehit’ diye geçirmekten korkmuyorlar... Bütün bunlar içimizi kemiren gerçekler değil de tamamen hayal ürünü bir film senaryosu olsaydı, izleyenler her halde “Bu kadar da olmaz. Senarist fazla abartmış” derlerdi... İşte bu ‘abartı’lar, bizim artarak katlandığımız, yok sayınca gerçekten yok olacağını zannettiğimiz gerçekler... Ayıkmamız için Seyit Rıza’yı, hatta Osmanlı Devleti’nin isyan ettiği için idam ettiği Şeyh Abdusselam Barzani’yi bile şehit sayıp, geride kalanlarına şehit maaşı bağlamaktan geçiyorsa, gerekirse onu da yapacak iradeye sahibiz!..
Bugün belediyelerden gelen paralar, diğer kalemlerden gelen paralara oranla çok daha risksiz ve çok daha kestirme yoldan... Romanya’da iş yapan bir Kürt iş adamının başına çöküp haraç almak veya Fransa’daki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından kayıt dışı gönüllü-gönülsüz para toplamak, örgüt adına belediye bütçesini emmekten daha kolay değil... Uyuşturucu ve insan kaçaklığı da, sigara kaçakçılığı da bazı uluslararası riskler içerebiliyor... Ama güneydoğudaki belediyelerin içini boşaltmak neredeyse sıfır riskli... Hadi kamu otoritesi zaaf içinde... Ya bir nevî kamu görevi yapan medya? Ondan ses var mı?
Kuşatmadır bu, dikensiz gül bahçesinde topyekûn kuşatma!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi