Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > ‘Yirmi beş kişiden biri’ydi onlar

‘Yirmi beş kişiden biri’ydi onlar



Evet, şimdi ‘iki kişiden biri’ onlar... Ama 1984 ‘te tam ‘yirmi beş kişiden biri’ydiler... Dış görünüşü ve her türlü davranışı birbirine benzeyen homojen topluluktan ibaretti kendileri... Darbe öncesinden kalan bakiyenin ilk sayımıydı o seçimler... 
Ağır ağır büyümeye başladılar... 1987 seçimlerinde görüldü ki, artık ‘ondört kişiden biri’ olmuşlardı... Muhafazakâr görünümlü iktidar zayıfladıkça, adaletsizlikler artıp, yolsuzluk bir sistem hâline gelmeye başladıkça seçmen pastasındaki payları daha büyüyecekti...
1989 yerel seçimleri, Millî Görüş’ün ‘adil düzen’ çağrısına kulak verenlerin ‘on kişiden biri’ seviyesine yükseldiğini gösterdi... Üstelik bu rakamlar sadece ‘esnaf tabanlı taşra’yla sınırlı kalmamış, çarpıklığa ve adaletsizliğe şifa arayan büyük şehirlerin varoş seçmenlerini de kapsamaya başlamıştı... 
‘Onlar ortak, biz pazar’ söylemiyle Batı ‘yla mesafeli, İslâm coğrafyasıyla yakın bir siyaset savunuluyordu... Kendi dışındakileri ‘taklitçi zihniyet’ olarak sunan dil, her türlü kötülüğü Siyonizmle ilişkilendiriyor, vatandaşın ekonomik sıkıntısına ‘adil düzen’ vaadiyle hitap ediyordu... 
Bu yükselişi fark eden egemen unsurların izlediği yol ise aşağılama, küçümseme ve üstü kapalı tehditten ibaretti.... Özellikle medya kullanılarak, periyodik şekilde ‘irtica’ kampanyaları düzenleniyor, topluma sözde korku salınıyordu... Ama adımlarını sıklaştıran yürüyüş karşısında bunun çözüm olamayacağı, hatta tersine bir etki yaratacağı çok geçmeden belgelenecekti...
1991’de müttefik partilerin payını düşersek ortaya çıkan tabloya göre ‘dokuz kişiden biri’ydiler artık... Hem siyasî baraj, hem de psikolojik baraj aşılmıştı... İyice perçinlenen özgüvene, ülkeyi yönetenlerin kötü yönetimleri de eklendikçe ‘büyüme’nin önü, ‘açık uçlu’ kalmaya devam edecekti... 
Ve 1994 yerel seçimleri... Bütün karşı propagandanın lâikliğe odaklandığı, “Bunlar gelirse genelevleri kapatacaklar, içkiyi yasaklayacaklar”dan ibaret kaldığı seçimler... Ekonomik çarpıklıkta ve artan yolsuzlukta parmak izi olanların muhafazakâr seçmen ve yoksul şehirli karşısındaki propagandaları elbette sonuçsuz kalacak, diğer partilerin hepsinin aynı olduğunu savunan ‘sisteme muhalif’ hareket tam bir patlama yapacaktı...
Sandıklar açılmaya başlandığında görüldü ki, 1984 ‘teki küçük hareket, çok değil on yıl sonra ‘beş kişiden biri’nin hareketi olmuştu!.. Üstelik büyük şehirlerin varoşlarından merkezine doğru güç yayan bu akım, İstanbul ve Ankara ‘nın belediye başkanlıklarını da ‘bir daha bırakmamak üzere’ ele geçirecekti... 
Aynı oy oranı kendilerine iktidar yolunu açacak olan 1995 genel seçimlerine de damgasını vuracak, böylece Milli Görüş tarihinde ilk defa Başbakanlık koltuğuna oturacaktı... İktidar olacaklar ama tam anlamıyla muktedir olamayacaklardı... Gerçek muktedirlerin bu yürüyüşü doğru okumak, eğilimi bu yönde sürdüren milleti tanımaya çalışmak, onun değer yargılarına göre kendini gözden geçirmek yerine anti-demokrasiye yeltenmesi ve yine ‘irtica’ kampanyalarından medet umması söz konusu olacaktı... Bu tutum kısa vadede ‘geçici başarılar’ sağlasa da, parti kapatmayı becerse de orta ve uzun vadede yine kaybetmeye yol açacaktı... 
Sicili sıkıntılı muktedirlerin ve kendisini rejimin sahibi olarak görenlerin ‘değerlere yabancı’ ve ‘baskılayıcı’ yöntemleri yeni hüsranlara kapı aralayacaktı... Baskılar, yolsuzluklar ve banka boşaltmalarla geçen ara rejimin hangi hareket için ‘nadas’ niteliği taşıdığı takip eden ilk seçimde anlaşılacaktı zaten...
Post-modern darbeli ve muhtıralı yıllar, yerlerini gömlek değiştirdiğini söyleyenlerin muktedir yıllarına terk etti... Bir de bakıldı ki, 2002 yılında ‘üç kişiden biri’ olmuşlar!.. Eski alışkanlıklarını terk etmeyen parti ve kurumların aynı tarzdaki muhalefet anlayışını sürdürmekteki inadının sonucunda da artık ‘iki kişiden biri’ oldular... 
Ayrıca siyasî eğilimleri temsil açısından 80 ‘lerin homojenliğinde de değiller... Tıpkı anti-emperyalist ve anti-batıcı kimliğin yeri ve zamanı geldikçe emperyalistlerle dost ve Batıyla uyumlu kimliği kuşanarak nöbet nöbet karmaşık bir görüntü vermesi gibi... 


***


Elbette ortada bir ‘başarı hikâyesi’ var... Ama bir o kadar da ‘başarısızlık hikâyesi’ söz konusu... ‘Başarısızlar’ suçu, nohuta, makarnaya, kömüre, ‘biat kültürü ‘ne, okyanusun ötesine berisine, ‘halkın cehaleti’ne ve ‘iki kişiden biri’ne attıkça, kendi ideolojik açmazlarını, millete yabancılıklarını ve saplantılarını gözden geçirmedikçe, başarısızlıklarını kabullenme erdemini göstermedikçe mevcut statü daha da muhkem hâle gelecektir...
Evet, onlar yeniden yola çıktıklarında ‘yirmi beş kişiden biri’yken, bugün ‘iki kişiden biri’ oldular... Yarın ‘üç kişiden ikisi’ olurlar mı, şimdiden kestiremeyiz... Sadece meteorolojik bir kavram olmayan ‘hava muhalefeti’ böyle sürerse hiç bir şeye şaşırmamak lâzım...
Sonuçlar gökten meteor gibi düşmüyor!..


 

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS