Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > ‘Devlet aklı’mı kaybettim, hükümsüzdür!

‘Devlet aklı’mı kaybettim, hükümsüzdür!



Yakın tarihin bilinen sayfalarından birisidir... Özellikle 20. Yüzyıl’ın başında Osmanlı Devleti’nin iyice zayıfladığını kestiren ve bölgede dönüşümlü biçimde Ruslarla ve İngilizlerle  işbirliği yaparak ‘fırsat’ı önce ‘isyan’a, sonra da bağımsızlığa çevirmek isteyen Barzanî ağırlıklı bir yapı vardı... 
Barzanîlerin önderi Şeyh Abdusselam, yani Mesut Barzanî’nin amcası, bölgenin ileri gelen Kürt aşiret reislerini Kadirî tekkesinin lideri Şeyh Nur Muhammed Brifkanî’nin evinde toplar...Abdusselam ortaya, üzerinde uzlaşma sağlamak istediği ve Bâb-ı Âli’yi dayatma yapacakları beş madde getirir... Bunlar, Kürtçe’nin ‘resmî dil’ olarak kabul edilmesini, ‘eğitimin Kürtçe yapılması’nı, bölgede yöneticilik yapan kamu görevlilerinin ‘Kürtçe’yi çok iyi bilenlerden seçilmesi’ni ve ‘vergilerden sağlanan gelirin bölgede harcanması’nı içeren ‘tanıdık’ maddelerdi... 
Bir de beşinci madde var... O da, mahkemelerce uyulması gereken ahkâmın şeriate dayanması... Bu son maddenin gerekçesinin ‘politik’ olduğu ve dinî hassasiyeti yüksek bazı aşiret reislerini etkilemek amacıyla eklendiği rivayet edilir... 
‘Siyasî Kürtçü’ sözde tarihçilerin aksini bildirmesine rağmen, aşiret reisleri arasında uzlaşma sağlanamaz, teklif onay görmez... Ama buna rağmen Şeyh Abdusselam bu talepleri, önce Emin Ali Bedirhan ve tahtın ekmeğini yiyen, rütbesini alan ve ilk fırsatta ihanet eden Şerif Paşa’ya onaylatır, ardından da kendi adına bir telgrafla Başkent’e gönderir... 
Devleti yönetenler, o zayıf ve parçalanma arefesindeki kara günlerde bile şimdikilerden daha fazla ferasete sahipti... Bunun bir ‘isyan zinciri’ne zemin hazırlayacağı anlaşılınca, o günkü ‘devlet aklı’ derhal tedbir aldı...  Bölgeye Dağıstanlı Mehmet Paşa komutasında ordu gönderildi ve ilk isyan bastırıldı... 
Devletin kararlılığı Barzanîlerin yalnız kalmasına sebep olmuş, bazı aşiretler tarafsız kalırken, bir çok aşiret de ‘siyasî Kürtçü’ tarihçilerin ifadesiyle ‘saldırganlar’ın yanında yer almıştı... Sadece bu kararlılığın sebep olduğu etki bile, şimdiki yöneticilerin ders çıkarması gereken ‘tarihî gerçek’tir... Ama onların bu gerçekten yola çıkmak yerine, isyana gerekçe oluşturmak için madde dayatan kafanın yüz yıllık ‘izdüşüm’ünü ciddiye alarak çözüme gitmeye çalışması neyle izah edilebilir?
‘Devlet aklı’ o gün kararlılık gerektirmişti ve gereğini yaptı... Tereddüt geçirse ve otoritesini sarsacak adımlara hoşgörüyle yaklaşsaydı, değil o günkü Osmanlı’nın, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin bile sınırları farklı olabilirdi... Otoritesinin bir başka güçle takasa niyetli olmadığını ispatlayınca Şeyh Abdüsselam kaçmak zorunda kaldı... Ama yakalanacaktı, üstelik onu yine Kürtler yakalayacak ve devlete teslim edecekti... Yine bir Kürt olan Süleyman Nazif’in Musul Valiliği sırasında yargılanacak ve idam edilecekti...
Sözünü ettiğimiz ‘siyasî Kürtçü’ tarihçiler, Şeyh Abdusselam Barzanî için, Birinci Dünya Savaşı sonunda yaşıyor olsaydı ‘bağımsızlık’ hareketinin çok farklı bir pozisyonda olacağını iddia ederlerken, pek de haksız sayılmazlar... Bâb-ı Âli çökerken bile o büyük ‘devlet aklı’ndan izler taşıyordu... Bir gün Ruslarla, bir gün İngilizlerle ‘isyan dansı’ yapan ihaneti hiç affetmedi ve üzerine gitti... Otoritesinde bırakacağı boşluğun bir başka otorite tarafından derhal doldurulabileceğini ve bölgedeki güç dengesinin değişmesi durumunda, kendisinden yana olan ‘sadık’ların bile o yeni otoritenin emrine girebileceğini kestirebiliyordu, fırsat vermedi...
Bugün ise adım adım tam tersi yapılıyor... Şeyh Abdusselam Barzanî’nin İstanbul’a dayattığı maddelerin tarihî yolculuktan sonra bugün ulaştığı merhaleye bakın... Çıkan sonucu, mevcut siyasî iktidarın kademeli biçimde ‘devletin bölgedeki otoritesi’nden feragat niyetiyle birlikte düşünün ve şu soruyu tekrar tekrar sorun: ‘Devlet aklı’nerede?

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS