
Sınır Tanımayan Ahmaklar Örgütü
Sanatçı ‘aydın’ olur ya, ‘duyarlı’ olur ya, toplumsal meseleler konusunda ‘kafa yorar’ ya, bu artistler de sanki bu özelliklere esastan sahiplermiş gibi ciddi ciddi konuşuyorlar... Konuşurken de, film setindeki gibi edeceği okkalı bir lafla problemi yok edeceğini zanneden idraksizlik sergiliyorlar...
Aslında bu ‘nevzuhur’ PKK hayranlarını ‘hainler ve ahmaklar’ olarak ikiye ayırmak lâzım... Birinci grup, PKK’yla ‘marksist ideoloji temeli’nde buluşanlardan oluşuyor... Açlık grevi yapan PKK’lılara destek çıkarken kamuoyu tanımıştı onları zaten... Köken birliği ve fikri akrabalık kendilerini eylem birliği içine sokmuştu...
Devletin ilgili bütün fon ve imkânları bunlara çalışır... Projelerine daha senaryo aşamasındayken para almaya başlayarak, halkın kesesine o necis ellerini sokarlar, sahneye çıktıklarında ise ‘halkların özgürlüğü’ için yırtınırlar!.. Yine belediyeler aracılığıyla halkın parasını İmralı’nın ‘şeref’ine yudumlarken, kulaklarını Kandil’e doğru kabartırlar... Bu grup kendince haklıdır ve yaptığı ‘anlaşılabilir’dir!..
Bir de ikinci grup var; ‘ahmaklar grubu’!.. Esasında PKK’lı filan değildirler, açılımın içeriğini bilmezler, merak da etmezler!.. Hayatı bir kaç kelimeyle idare eden bu ‘kapasitesizler güruhu’ için aslolan ‘gündemde kalmak’ ve ‘trend’den kopmamaktır!.. Beyinlerinden çok ‘koku alma yetenekleri’ gelişmiştir... Aldıkları kokunun burunlarından çekip götürdüğü yere utanmadan koşa koşa giderler...
Şu tesbiti yapmadan geçemiyor insan: Dünyada nasıl ki, Sınır Tanımayan Gazeteciler veya Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü varsa, Sınır Tanımayan Ahmaklar Örgütü kurulsa, bu örgüte en çok katılım bizim ülkemizden, bizim ‘artistimiz’den, bizim ‘sanatçımız’dan, bizim ‘aydınımız’dan olurdu...
Şırnak’ın haritada yerini sorsanız, yarım saat aradıktan sonra “Ben zaten sayısal bölümde okumuştum” diyebilecek pişkinlikteki Altın Kova, pardon Altın Leğen veya her neyse ödüllü sanatçımız, “PKK ayrı, Kürtler ayrı diyemezsiniz” vecizesini halkımıza bağışlıyor!..
Kaldırım serçeliğinden şöhretlerin ışıltılı dünyasına yatay geçiş yapanlar, belediye tiyatrolarından daha büyük pay kapmak için yarışan ‘mütevazi’ tiyatrocular, devletin televizyonlarını rant kapısı olarak gördükleri için siyasî irade önünde takla atanlar, Kültür Bakanlığı’ndan para koparmanın ilk şartı olarak açılımı desteklemenin gereğine inananlar, bütün sanat hayatı ‘salak’ rolüyle geçip pörsüdükten sonra yeniden gündeme gelmenin yolu olarak ‘Kandil’e gitmeyi’ teklif edenler, ‘trend’e uyamazsa bu ‘entellektüel’ camiadan dışlanmaktan korkanlar, seçimlerde listenin uygun bir yerini kapabilmek için Başbakan’a göz kırpanlar, kendisini her daim Tatar Ramazan, karşısındakini de Abdurrahman Çavuş zannedenler, reklam ihtiyacını cami duvarında giderenler şimdi tesbih tanesi gibi dizilmiş durumdalar ‘açılımı destekleyen sanatçılar’ kuyruğuna!..
Bunları en iyi tanıyan Başbakan Erdoğan olmalıydı ki, açılıma destek için üç yıl önce Dolmabahçe’de topladığı sanatçıları şu sözlerle damardan yakalamıştı: “1990-2003 yılları arasındaki 14 yılda sektöre verilen toplam destek miktarı 6 milyon dolar. 2003’ten bugüne sağladığımız destek miktarı ise 108 milyon dolar!..” Tabii bu rakamlara diğer bakanlıklardan ve belediyelerden dolaylı yoldan sağlanan katkılar dahil değil...
Başbakan işi biliyor!.. ‘Açılıma destek’ toplantısında bile ‘sanat’ ve ‘siyaset’ten çok para ve bu rakamlar konuşuluyor!.. ‘Sanatçı duyarlılığı’ burada işlemesin de, nerede işlesin? Ayıları bile kıskandıracak o ‘çok gelişmiş koku alma duygusu’ burada işe yaramasın da, nerede yarasın? ‘Halka inmek ve onu aydınlatmak’ için filmde etek bile giyen fedakâr artistlerimiz, ‘barış süreci’ için bir fedakârlık daha yapmasınlar mı? ‘Halkçı’ halkından bunu esirger mi?
Kızmayalım, ‘duruş-kuruş’ ilişkisi delikanlıyı bozar!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi