Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Kendi derdine hapsedilen milliyetçilik

Kendi derdine hapsedilen milliyetçilik



Ülke, tarihinin en büyük dönüşümünü yaşıyormuş... Çok değil, iki yıl sonra bambaşka bir rejime uyanacakmışız... ‘Türksüz bir anayasa’yla, milliyet duygusunun aşağılandığı ‘nötr’ bir rejimle yönetilecekmişiz... Yüz yıllık bölücülük, ‘şakilik’ten kurtulup, ‘ortak’ apoletine kavuşacakmış... Diğer partilerin ağırlığının kesinlikle kalmayacağı ‘ikili yapı’ya doğru adımlar sıklaşıyormuş... Mahallî seçimler öncesinde bu operasyonlar partiye zarar verirmiş...
Kimin umurunda? Bu kara tabloya rağmen ‘o kafa’nın derdine bakın: Kurultayda muhalif adayı destekleyen teşkilatların kapısına bir paragraflık ‘utanç metni’yle  kilit vurmak!..  
İktidar sahipleri ellerini ovuşturuyolardır... ‘Ülkeyi dönüştürme’ projesinde CHP Kılıçdaroğlu’yla birlikte zaten ‘gizli ortak’ hâline gelmişti... CHP’nin işlevi, ‘açılımın sağlığını ve hızını denetlemek’ti âdeta... Parlamento’da geriye bir tek MHP kalmıştı... O ise bambaşka bir gündemle meşgul...   “Bozkurt gibi direneceğiz” edebiyatıyla, sadece salı günleri grup toplantılarında yükselen sesin ne gibi ‘direniş faaliyeti’ göstereceği yıllardır merakla beklenirken gerçek ortaya çıkıyor:  Milliyetçilerin partisi, ülke alacakuşağında ilerlerken, iç meselelere hapsediliyor, bütün enerjisini içe harcamak zorunda bırakılıyor... 
Oysa gün, ‘kırgınlıkları bitirme’ günüydü... Birbirine sarılarak, yeniden ayağa kalkma ve aşağılık maceralara sürüklenen ülkeye sahip çıkma günüydü... Bırakın kapıları kapatmayı, kapalı kapılar aceleyle kırılmalı, sadece kapılar değil, kapalı gönüller açılmalıydı... Solcu, liberal, İslâmcı, bölücü bir araya gelirken, birbirinden başka kimsesi kalmamış Türk milliyetçilerinin arasına sokulu nifak duvarları yerle bir edilerek, ülkenin mukadderatına sahip çıkacak dev adımlar atılmalıydı... 
Kime anlatacaksınız bunları? Başkası doymaz, kapı üstüne yeni kapılar açarken, ‘kardeş’lerinin kapılarına kilit asanlara mı? Parti içi siyasî hırsı bir türlü bitmek bilmeyen  ve bu gözü kararmışlık içinde, ülke gerçeğinden tamamen koparak, o küçük mevzileri korumaya odaklı  ‘güdümlü partici’ye mi? Kurultayı ilkel bir ‘kan dâvâsı’na çeviren ve bütün mesaisini ‘intikam’a  ayıran ‘o kafa’ya mı?
‘Küçüle küçüle büyümek’ diye bir strateji hayata geçirilmiş, belki ondan bütün hedefler küçültülmüştür!.. Belki ondan ‘kızılelma’ artık ‘koltuğu korumak’tan ibarettir... Belki ondan, ‘parti içindeki fitnenin başı’nı ezmek, ‘Türkiye’deki fitnenin başı’nı ezmekten daha elzemdir!.. ‘Fikirde hür, emirde robot’ safsatası hâlâ tedavülde olsaydı, bütün bu yapılanları bir şekilde yedirmek mümkün olabilirdi!.. 
 ‘Parti içinde üniter yapı’yı sürekli darbeleyenler, ‘ülkenin üniter yapısı’nı nasıl koruyacaklar veya nasıl ‘inandırıcı’ olacaklar? Kendi partilerini, hainler, sadıklar, bozkurtlar, tilkiler, küskünler, muhalifler şeklinde böle böle parçalı hâle getirenler, ülkenin birlik ve beraberliğiyle ilgili hangi projeyi millete kabul ettirebilirler? 
Yazık, çok yazık!.. Burası Danimarka’nın Grönland adası değil, Türkiye; etrafı ve içi düşman kaynıyor... Bu kara günlerde, sıkılı yumruk gibi ‘bir’ olması gereken milliyetçiler iç meselelerden kafa kaldıramaz bir ‘blokaj’ altında!.. Açılımcıların yolundaki irili ufaklı taşlar bir bir temizlenirken, ‘direncin potansiyel temsilcisi’ kendi derdine hapsedilmiş!.. 
Çok değil, her şey planlandığı gibi giderse iki-üç yıl içinde olaşacak yeni ‘siyasî düzen’ partileri ‘anlamsız’ kimliğe savurabilir, siyasî kadastro değişebilir... Cumhurbaşkanlığı seçimleri ‘ikili’ yapıya yol açacak fay hattını harekete geçirebilir... 
Bütün bunları öngörmek gerektiğini kime anlatacağız? Kimin algılayıcıları sözde parti içi muhalif tehdide değil de, yaklaşan bu ayak seslerine daha duyarlı?


 

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS