
Aradığımız kan bulunmuştur!
Uzun zamandır ‘yetersiz muhalefet’ten şikayetçiydik... Şöyle zımba gibi bir muhalif hareket çıksa ve siyasî iktidara boş bulup ‘deyneksiz gezdiği’ meydanları dar etse diye özlemle bekliyorduk... Çünkü mevcut muhalefet, acizliği yüzünden içimizi karartmış, gelecekten ümidimizi azaltmıştı...
Şükürler olsun ki, ben şahsım adına bu kritik eşiği aştım... Uzun zamandır yollarını gözlediğim lideri, siyasî iktidarı anasından doğduğuna pişman edecek vizyon sahibi bir siyasetçiyi buldum... Gözleri çakmak çakmak, sözleri mermi gibi...
‘Yakın’ tarihli bir röportajda yakaladım ışığı... 2011 seçimlerinde halk AKP’ye yine oy verebilir ama ‘kahrederek’ verecek diyor ve kendi farklarını şöyle ortaya koyuyor: “Kötü ve acımasız insan olmayacağız... Yönetimi halka karşı zulüm aracı hâline getirmeyeceğiz...”
Artık bundan sonrasını kötü, acımasız ve halka karşı zalim olanlar düşünsün!.. Evvelallah onların defterlerini dürmeye geliyoruz!... Artık karşılarında Karamürsel sepeti gibi muhalefet değil, enselerinde boza pişirecek bir muhalefet var!..
Aradığımı bulmuş olmanın verdiği tarifsiz bir sevinç içinde röportajı okumaya devam ettim... “Bir tarafta 70 yıllık, bir tarafta 40 yıllık, diğer tarafta 10 yıllık partinin yanında 5-6 ay gibi kısa bir sürede sahada var olan az sayıda partiden biriyiz. Bu yeni bir parti için olağanüstü bir durum. Umutsuzluk yok, bu maya tuttu, yanılacağımı sanmıyorum...” müjdesi yüreğimi serinletti...
Hele Tayyip Erdoğan’ın Demirel’e yönelik “Köşende otur” ikazına karşılık, AKP içinde Demirel’le birlikte çalışmış 30-35 milletvekilinin bulunduğunu hatırlatarak muhatabının gözüne sokması, tam bir ustalık örneği olmuş... Erdoğan’daki ‘olağanüstü bir kibir’in altını çizmesi ve ‘alçak dağları biz yarattık’ havasında olduğunu belirtmesi, ben de masaya vuracak, hatta masayı kıracak bir lider geliyor rahatlığına yol açtı... “İşte bu” dedim kendi kendime... Ne mutlu ki, Sakarya artık yüz üstü sürünmeyecek, ayağa kalkacaktı!..
AKP’nin terör sorunu çözme konusunda aslında ‘barışı istiyormuş gibi davranması’ onun ince sezgisinden kaçamadı... Üstüne üstlük AKP’yi ‘statükoya yanaşmak’la suçlaması, ne kadar ‘demokrat’ bir duruşa sahip olduğunu gösterdi!.. AKP’nin Doğu’da polis desteği olmadan miting yapamayacağını kendinden emin bir şekilde öne sürmesi de elbette önemliydi!..
Kim hangi planı yaparsa yapsın, belli ki onun gözünden kaçmayacağı okuduğum röportajın final bölümünden belliydi... Çünkü şöyle bağlıyordu sözlerini: “AKP Doğu ve Güneydoğu’da çok zayıf listeler yaptı. 315-320 milletvekili çıkartacağım diyor. Bu şu demektir. Ben reform yapmak istemiyorum. Statükoya güvence verdi. Çok büyük reform beklentilerini karşılamayacak şekilde Meclis‘e girip Cumhurbaşkanlığı’na geçmek istiyor...”
Zaten ‘muhalefete liderlik yapabilecek’ ve AKP iktidarını sarsabilecek büyük potansiyelin işaretlerini daha önce de vermişti... Hele bir toplantıda “Dikkat edin, aramızda gizli AKP’liler olabilir” diyerek, şahince bir bakışla etrafı radar titizliğinde süzmesi ‘düşman’a aman vermemesi ondaki lider kumaşından izler taşıyordu...
‘İpten kazıktan kurtulmuş’lar değil, Numan Kurtulmuş’tur artık umudumuz... Müjdeler olsun ki, muhalefet boşluğu bitti bitiyor... ‘Harun gibi gelip, Kârun gibi gitmeyeceğiz’ derken kastettiği Harun ne iş yapar bilmiyorum ama Kârun’un Firavun ve Bel’am’la birlikte kahvehanede okeye dördüncü arayan semt sakinlerinden biri olduğunu biliyorum...
Ayrıca buradan, geçtiğimiz günlerde yeni partisinin ATO konferans salonundaki toplantısında, AKP’de şan, şöhret veya mevki için değil, idealler için siyaset yapıldığını söyleyen ve parti olarak, dünyanın her yerindeki mazlumların sözcüsü olan Türkiye hedefiyle çalıştıklarını iddia eden ‘zât’a seslenmek istiyorum: Numan Kurtulmuş’a bak da adamlık öğren, adamlık!..
Ok yaydan çıktı... Bundan sonrasını yönetimi halka karşı zulüm aracına çevirenler düşünsün!.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi