Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > “Güneşe akın var da kalan biz miyiz?”

“Güneşe akın var da kalan biz miyiz?”



Geçtiğimiz günlerde ‘Soylu’ya kızmayalım’ başlıklı bir yazı kaleme alırken, yağcılıkta zirve noktanın yakalandığını ve bunun ötesinin olamayacağını zannetmiştim... Meğer yanılmışım, bu ‘ilim’ ucu bucağı olmayan bir deryaymış... Maşallah ‘hayırda yarışması’ beklenenler, yağcılıkta daha yükseğe tırmanabilmek için birbirlerini çiğniyorlar... Ve Başbakan’ın kendilerini fark edeceği umuduyla tırmandıkları yere, o reklamdaki gibi şu sloganı yazıyorlar: “Daha iyisi yapılan kadar en iyisi bu!..” 
Şüphe yok ki Erdoğan’ın doğduğu, yaşadığı ve seçildiği illeri muhteşem bir ‘teslis’le kutsayarak, ‘mübarek belde hiyerarşisi’ni altüst eden Egemen Bağış, bu göz yaşartıcı atağıyla çıtayı biraz daha yükseltti... Rekabetin bu denli kızıştığı ortamda, Bağış’ın rakiplerinden yeni bir atak, hayal gücüne sığmayan yeni bir buluş bekliyoruz... Artık bir başka Bakan, burnuyla kaval çalarak ‘Aynı bağın gülüyüz’ün melodisini mi seslendirir, yoksa bir diğeri şimdi yeni isim aranan Türkiye Cumhuriyeti’ne onun isminin verilmesini mi teklif eder, şimdilik bilmiyoruz... 
‘Soylu’ya kızmayalım’ derken, onu bu yola düşmeye zorlayan ‘çevre faktörleri’nden söz etmiştim... Başbakan’ın araba camını kırmakta kullanılan balyozun ‘hatıra’ niteliğine kavuşması, kurdele keserken Başbakan’ın eli değdi diye bir makasa ‘Hacer-ül Esved’ muamelesi yapılması, doğum günü kutlanmak istenen Erdoğan’a müşavirlerin ‘Duygularım kabardı patlayacağım’ diye şiirler yazması, ekranında Başbakan’ın görüneceği gerekçesiyle televizyonun yükseğe kaldırılması, padişah ilan edilmesi, deveden düşenin gözünü açar açmaz ‘Liderimin izinden gidiyorum’ şeklinde vecize buyurması, dokunmanın ibadet sayılması ve son olarak Midyat’ta görev süresinin 3025’e uzatılması dünyayı aşan nasıl ’uhrevî’ bir kişilikle karşı karşıya olduğumuzu göstermişti... Dolayısıyla Soylu’ya düşen de bir canlı türü olarak, bu ‘endemik’ ortama ayar uydurmaktı... 
Bu bir sosyal olay ve sürekli gelişmeye açık... İşte gördünüz, Egemen Bağış ‘Güneşe akın var da kalan biz miyiz’ der gibi yaptığı atakla rakiplerinin bir boy önüne geçmişti... Bağış bir süre liderliğini korur zannetmiştik ki Star gazetesinden Elif Çakır, ‘dış kulvar’dan yaptığı müthiş atakla liderliği ele geçirdi!.. Çakır, Erdoğan’ın mutlaka filminin çekilmesini teklif ediyor... Ve ilâve ediyor, “Türk yönetmenler alınmasınlar ancak bu filmin yönetmen koltuğuna mutlaka Steven Spielberg oturmalı ve hiçbir masraftan kaçınılmamalı...” İyi bir yönetmen olursa, senaryo da muhteşem olurmuş, kast seçimi de!.. Çünkü Erdoğan Nobellikmiş!.. Irkçılık ve faşistlikle mücadele ediyormuş!.. Hikâyesi nesilden nesile aktarılırmış!.. Tıpkı ‘köleliği bitiren’ Abraham Lincoln gibiymiş!.. O tarih yazan bir kahramanmış ve daha neler neler!..
Erdoğan, adetâ ‘mecburî Şark hizmeti’ dolayısıyla Nepal’deki Başbakanlık görevini yeni bitirmiş ve döndüğü Türkiye’de olan bitenden habersizmiş gibi hasta Paşa’yı ziyaretteki tavırları, onda bir yetenek olduğunu gösteriyordu ve bir filmde oynaması teklif edilebilirdi... Bu da normal karşılanırdı... Ama onun dünyaca ünlü yönetmen tarafından filminin çekilmesini önermek, hayal gücünün sınırlarını zorluyor... 
İnsan düşünmeden edemiyor, bunun ötesi ne olabilir acaba? Bekir Bozdağ’ın Obama’ya acıması ilham verdi, sahi bizim Lincoln’den neyimiz eksik? Meselâ, Erdoğan’ın Lincoln’ün façasını bozduğu veya Rambo’yu eşek sudan gelene kadar dövdüğü bir film yapılmasını teklif etsek, çok mu absürd kaçar? Ya da İngilizce bir parçayla Eurovision’a onun katılmasını tartışmaya açsak? 
Otur otur nereye kadar? Fark edilmemiz için bir şeyler yapmamız lâzım!..  Böyle giderse ‘Aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni’ olarak kalacağız!.. Bu ‘bayrak yarışı’nı gıptayla izliyor ve haklarını veriyoruz: Egemen Bağışlar, Elif Çakırlar kolay yetişmiyor!..

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS