Mektup mu önemli, tutanak mı?
Bir milletle ancak bu kadar dalga geçilebilir; İmralı tutanaklarının içeriğinden çok, kimin sızdırdığı tartışılıyor!.. Yani ‘şer’ sızmayıp gizli kalsa, içerikte problem yok!..
Öcalan, ellibin kişilik ‘halk savaşı’nı başlatmaktan söz etmiş, kimin umurunda? Belki de ‘halk savaşı’ ifadesi, ‘barış’tan sonra bölge kalkınması için ‘tarımsal seferberlik’ anlamında kullanılmıştır!.. Zaten tutanakların sızmasından sonra pek konuşmayan ve kurmaylarına da konuşmamalarını emreden Başbakan’ın kısa açıklamasında ‘Bizim amacımız üzüm yemek’ demesinden anlamalıyız ki, konu tamamen ‘ziraî’!..
Bütün bunlar yaşanırken, halkın uyanmaması için medya da ‘on derste aptallık klavuzluğu’ kursları veriyor... Apo, istedikleri olmazsa yeni bir savaş şantajı yaparken, medya toplumun ikna edilmesi gereken büyük kesimine hâlâ ‘pembe panjurlu eviniz olacak’ mesajları pazarlıyor...
Ekranlardan iğrençlik akarken, gazete köşeleri ‘pusu’lardan geçilmiyor... Adeta yarış ediyorlar, sonu karanlık süreci cilalayıp cilayıp millete yedirmek için... Başkent-İmralı-Kandil hattında uçan ‘leş kargaları’na ‘güvercin’ muamelesi çekilirken, terörizm, nöbeti şimdilik ‘enformatik şiddet’e devretmiş durumda...
Bugün medyanın ezici çoğunluğu ‘gırtlağa kadar’ bu kirli sürecin içindedir... Psikolojik açıdan ‘kitle imha silahı’ gibi çalışıyor... Altyapı hazırlıyor, lobi oluşturuyor, narkoz veriyor, varsa dirençleri kırıyor, gerekirse şantaj yapıyor, küresel dayatmanın bütün gereklerini yerine getiriyor...
O yüzden İmralı’dan ‘neyin sızdığı’ değil, ‘kimin sızdırdığı’ daha önemlidir!.. Her konu pazarlığa tâbidir, dolayısıyla her türlü tehdit, müzakerenin ‘alınganlık gerektirmez’ doğal bir parçasıdır ama bunların halkın kulağına gitmiş olması elbette ‘etik’ değildir!..
Terörist, bir strateji dahilinde ‘gerillayı daha da büyütmek’ten söz ediyor, duymayacaksınız!.. Daha önce Kılıçdaroğlu’nun öne sürdüğü ‘akil adamlar’dan bahsediyor, oralı olmayacaksınız!.. “Ne ev hapsi, ne affı, bunlara gerek kalmayacak, hepimiz özgür olacağız” diyor, umursamayacaksınız!... “Size bir vurduklarında on vuramayacaksanız, gitmeyin, devlete güvenmeyin” talimatını veriyor, kulaklarınızı tıkayacaksınız!..
Peki ne yapacaksınız? Cevabı Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan veriyor: “Yok sayacaksınız!..” Yani bu kadar basit!.. Star’daki köşesinde ortanın altındaki zekâya sahip topluluğa seslenir gibi bu konuyu değerlendiren Akdoğan, yayınlanan görüşme tutanaklarını ‘sabotaj’ olarak niteliyor... “Önemli olan mektuplardır” ifadesini kullanan Akdoğan, mektuplarla tutanaklar arasında uçurumlar olduğunu söylüyor ve o tutanakların ‘yok hükmünde’ olduğunu iddia ediyor... Eh millete de bunları yemek, yiyemezse gargara yapmak düşüyor!..
Akdoğan satır aralarında bir ‘kandırma’ imasında bulunuyor şu sözleriyle: “Öcalan’ın geçmişten bu yana sözlerini ve söylemlerini takip edenler bilirler ki, Öcalan vermek istediği mesajın önüne arkasına bir sürü şey ekler. Bunların birçoğu denge olsun diye söylenen veya karşı tarafı bir noktada tutmak için edilen laflardır...
Başdanışman, mektuplara inanmamızı önerirken, tutanaklarda yazılanların PKK ve BDP’yi etkilemeye yönelik siyasî manevralar olduğunu ima ediyor... Daha önce “Öcalan ve PKK bağımsızlık istemiyor” diye yazınca Mümtaz’er Türköne’ye cevabını alamadığım şu soruyu sormuştum: “Aksine düşünenleri ‘paranoyaklık’la suçlarken, bir katil ve yoldaşının beyanlarını neden ‘esas’ kabul edelim? Sahi bunların ‘emin’liği hangi kaynağa ve hangi tecrübeye dayanıyor?
Şimdi aynı dilden konuşan Başdanışman muhataptır bu soruyla... Evet, -öyleyse- ikircikli davranan bir teröristin hangi beyanının gerçek, hangi beyanının rol gereği olduğuna kim, neye göre karar veriyor?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi