Ar meselesi değil, kâr meselesi
“Yıllarca Kürt’üm diyemedim” açıklamasıyla gündeme gelen Bakan Zafer Çağlayan’la ilgili bugün de devam edeceğiz... Zira kendisi bir makaleye sığmayacak kadar ‘önemli’ bir şahsiyet!.. Zaten Yeniçağ’da yazmaya başladığımdan beri en çok mesajı kendisiyle ilgili yazdığım yazıdan sonra almış olmam da bu ihtiyacı vurguluyor!..
Aslında kendisi için Kürtlüğün ve ideolojinin pek önemi yok... Onun önceliklerini ‘dönemsel şartlar’ belirliyor... Dün Türk milliyetçiliğine ihtiyacı vardı, o gömleği giymişti... Sonraki dönemin baskın rengi ‘genel anlamda AKP’lilik’ olunca hemen anten ayarlarını değiştirdi... Son dönemde ise ‘Kürtlük’ vurgusu siyasî iktidar nezdinde ‘ayrıcalık’ halini alınca, derhal yakasına ‘ezik Kürt’ rozeti iliştirdi...
Bu ‘mevsimlik davranış’ modeli, bütün milliyet, etnik aidiyet ve ideolojilerin üzerindedir kendisi için... ‘Bastırılmış Kürtlük’ itirafı, kurnazca stratejiden başka bir şey değil... Partisi 11 yıldır iktidarda olmasına rağmen, Bakan Çağlayan’ın etnik hafızasının yeni açılmış olması sadece tıbbın değil, ‘ince siyaset’in konusudur aynı zamanda... Başbakan’a daha yakın olma ve kabinenin ‘Kürt kontenjanı’ndaki yerini perçinleme gayretinin onu bu söyleme ittiği apaçık gerçek...
Türk milliyetçiliğinden konjonktürel virajlarla ‘mağdur Kürt’lüğe yol alan Bakan Zafer Çağlayan tam bir hesap adamı... Aksi hâlde, başta İstanbul ve Mersin olmak üzere kendisi gibi düşünen hemşerilerini oda başkanı yapabilmek için, bakanlığının ‘arka bahçesi’ konumuna gelmiş olan TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) lobisini harekete geçirerek TOBB ve oda seçimlerini erteletmesini nasıl izah edeceğiz? Yoksa bu soruyu TÜVTÜRK’e mi sormalıyız?
Burada ürkütücü olan şu: Bir Bakan, kendi emelleri için, hiç bir sorumluluk hissetmeden ve asla boşboğazlık sonucu olmadığı aşikâr ‘etnik tahrik ve tahrif’ içeren bu ‘planlı’ sözleri nasıl söyleyebiliyor? Ve ‘etnik vurgu’ nasıl oluyor da günümüzde ‘pay kapma’nın veya ‘payı büyütme’nin meşru ve en kestirme aracı hâline geliyor? Bu fotoğraf, bir Bakan’ın can sıkıcı sözlerinden daha tehlikeli bir durumu özetliyor aslında... Etnik açıdan mağduriyet ifadeleri, kazanmanın ‘geçer akçe’si muamelesi gördükçe, başta siyaset olmak üzere hayatın her alanında ‘Türk’lük ‘haksız rekabet kurbanı’ oluyor...
Zafer Çağlayan, başarılı bir iş adamı ve havayı iyi koklayan bir siyasetçi... Bu iki özellik bir araya geldiğinde ‘krizin fırsata dönüştürülmesi’ dedikleri o ‘kuralsız eylem’ pek kolay gerçekleşiyor demek ki!.. O açıdan bakıldığında, hem siyasetin ve paranın ‘krem tabakası’nda bağdaş kurup, hem de Nazilerin temerküz kampından yeni kurtulmuş gibi davranmak, Zafer Ağlayan pardon Çağlayan açısından doğru bir davranış!..
Aldığım mesajlardan birisiyle, Bingöl Kiğılı bir kardeşimizden gelenle bağlayalım yazımızı: “Önemli olan Sayın Bakan’ın kimliğini gizlemesi ya da afişe etmesi değil. O kimliğini gizleyerek Bakan olduysa, kimliğini gizlemeyen, ülkesine sadakat ile bağlı Doğu Anadolu’da Kürt olarak nitelendirilmiş insanlar iş bulamadıkları için çarşılarda tur atmak ya da kahvehanelerde boş oturmaktan ileri gidemiyor.
Bunları, akşam vakti terör korkusuyla köyünü boşaltarak ilçeye giden ve sabah tekrar köye dönen 7 yaşındaki çocuğun psikolojisiyle yazıyorum. Çalışmayan bu kesim perşembe günü ilçeye gelecek gıda nakliye kamyonlarını boşaltıp 3 kuruş para kazanabilmek için kuyruğa giriyor. Eminim çok daha kötü durumda kalanlar da var. Bugün 25 yaşıma geldim, günümüzde bu durum pek değişmedi.
Avrupa’nın para birimini dahi birleştirerek tek bir kimliğe bürünmesi, bu kadar açık bir şekilde görülürken, biz Avrupa dayatması ile kimliklere ayrılıyoruz. Yazınızda belirttiğiniz gibi bu kimlik ayrışımına öncülük edenler bugün şov yapıyor...”
Başına düşen ‘konjonktür taşı’yla aniden Kürtlüğünü hatırlayan Bakan Çağlayan’ın sizce umurunda olur mu bu sözler?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi