
Başkentin cerrahları işbaşında
Diyorlar ki, “PKK vazgeçmedi, sadece mücadele metodunu değiştiriyor...” Bunu söylerken, bölgede şartların değiştiğini, silahlı mücadeleyle sonuç alma döneminin sona erdiğini, artık ‘hak ve özgürlük dâvâsı’ için siyaset yoluyla sonuç alma aşamasına gelindiğini iddia ediyorlar...
Bunları sadece, her akşam televizyon kanallarını işgal eden ‘vatansız liberaller’ ile müttefikleri ‘milliyetsiz İslâmcılar’ söylemiyor... PKK’yı ‘pekeke’ diye telaffuz etmesiyle rengini belli eden örgüt destekçisi akademisyenler de tekrarlıyor...
Böylece PKK’nın sanki ‘amacı meşru’ ymuş da şimdiye kadarki ‘yöntemi meşru değilmiş’ gibi hava pekiştirilmek isteniyor... Zaten o yöntemi de terk ediyor olduğuna göre problem kalmıyor!.. Bu kadar basit!..
Çok daha kanlı bir sürece hazırlık dönemi taşıyacak gelişmeler gözardı edilirken, “Artık analar ağlamayacak, kan akmayacak, milyar dolarlar cebimizde kalacak” gibi büyülü sözlerle süreç millete onaylatılmak isteniyor...
Sürekli gözden kaçırılmak istenen şu: PKK’nın talepleri, yöntemden daha önemlidir... İster silahlı, ister silahsız, bu talepler bedel gerektiren düşmanlık içermektedir ve hiçbir hükümran devlet bunlara göz yummaz... Zaten yumarsa ‘var’ kalamaz...
Bugün itirafçılara veya şahitlere yapılan ‘yüz değiştirme’ operasyonu gibi, ruhu aynı kalan bölücülüğün kirli yüzünü değiştirmeye yönelik bir operasyon yapılmaktadır... Medyatik anestezi teknisyenleri, gamsız ve ütopik liberaller, akademik kariyerini ‘pekeke’ye ciro etmiş akademisyenler, fırsattan istifade devletle ‘eski’ hesabı görmeye çalışan Marksistler, Türk deyince tüyleri diken diken olan İslâmcılar ve konfeksiyoncuların gömlek dayandıramadığı kıvrak ve yumuşak bilekli oportünist cerrahlar ‘Ankara-İstanbul-İmralı hattı’nda el birliğiyle ‘yeni PKK’yı inşa ediyorlar...
Direnmek isteyenlere yönelik operasyon ise psikolojik savaşın diğer ayağını oluşturuyor... Onlar Türklüğü bir ‘fetiş’ yani ‘put’ gibi gören saplantılı insanlar sınıfına hapsediliyor... Sürekli ‘Kürt sorunu çözülürse, söyleyecek sözü kalmayacak olan alternatifsizler’ gibi takdim ediliyor... Dolayısıyla ‘tek piyasasını kaybedecek olanlar’ın bu endişeyle kopardıkları feryadın ‘anlamsız’ lığı vurgulanmış oluyor!.. Tek kale maç gibi, direnmeye niyetli olanlar, sürekli ‘savunma’ yapmaktan başını kaldıramaz hâlde tutulmak isteniyor...
Dağlarda sıkışan ve hayatının en zor kışını ‘stratejik aman dileme’yle atlatan ve bu taktikle yeni evreye kavuşan PKK gerçeğini yazan kaç kişi var? Terörle mücadele eden birimlerin morallerini bozucu biçimde, daha altı ay önce PKK’nın 400 kilometrelik alanda hakimiyet kurduğu yalanlarını yazanlar nerede? Sahi ne olmuştu ‘devrimci halk savaşı’ ve ne olmuştu Şemdinli?
Şimdi bütün bunlara gerek kalmadı!.. Can maliyeti yüksek biçimde 400 kilometrelik alanı kontrole kalkışıp her defasında mağlup olacağına, 400 satılmış, işbirlikçi, hain ve uyurgezer bul, daha kestirmeden ilerle!.. Son iki yıl sana zindan olan dağlarda, militan yoldaşlarının cesetlerini toplayacağına, her türlü isteğin için ardına kadar açılmış siyaset yoluyla ‘muzaffer ortak’ sıfatıyla Meclis’e kurul!.. Silahla yazamadığın anayasayı, karşındaki aptalların gözünün içine baka baka kalemle yaz!.. Baktın olmadı, şantaj tutmadı, o kanlı ‘klasik yöntemi’ne yeniden dönersin!.. Üstelik dağlardaki sıkışmayı atlatmış, nefeslenmiş, yeni güç toplamış ve hatta arkandaki uluslararası destek daha da artmış hâlde dönersin!..
Kürtçülerde herhangi bir gevşeme ve motivasyon sıkıntısı yaşanmaması amacıyla “PKK vazgeçmedi, sadece mücadele metodunu değiştiriyor” diyen kimi süreç destekçileri, bu gerçeğin altını çiziyorlar aslında...
Savaşlarda ülkeler genellikle sınırlarından başkentlerine doğru işgal edilirler... Bizde ise tam tersi; çünkü ‘Madrid’de kalanlar’ sayesinde başkentimizden sınırlarımıza doğru işgal ediliyoruz...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi