Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > “Amca size baba diyebilir miyim?”

“Amca size baba diyebilir miyim?”



Şanslı sayılırsınız, çünkü dünyanın gelmiş geçmiş en âdi sosyal evrimine canlı şahitlik ediyorsunuz!.. Bir komutta ‘tek kol aralığı hizaya geçenler’in nasıl da müthiş bir ses ahengine sahip koroya dönüştüğünü görüyorsunuz...
TRT dahil, televiyon kanalları ve gazeteler içinde, PKK’ya ‘terör örgütü’, Apo’ya ‘teröristbaşı’ veya ‘bebek katili’ diyen kaç kişi, kaç kurum kaldı? Türkiye’de medya, gazeteciliğin kamusal görevi olan ‘denetleme’ işlevinden çoktan sıyrılmış, terör örgütünün yeni stratejisini millete onaylatmanın aracına dönüşmüştür... Basın tarihçilerinin mutlaka incelemesi gereken, ancak ararejim dönemlerinde rastlanabilecek türden ‘iktidar-medya uyumu’ sözkonusudur...
Bu evrimin bir sonraki aşaması ‘Sayın Abdullah Öcalan’ olursa kimse şaşırmasın... Fırsat bulsalar, Apo’ya o unutulmaz replikteki gibi  “Amca size baba diyebilir miyim?” diye seslenecek çukurlukta ‘aydın’lar sayesinde bir cani ‘halk kahramanı’na doğru yükseltiliyor... PKK’yı sürece uygun biçimde ‘pekeke’leştiren diller, “Diyarbakır’da niye Türk bayrağı yoktu?” sorusunu bile ‘provokatif’ bulabiliyorlar!.. İstanbul’un krema tabakasından gazeteciliğe geçen ‘burjuva kızları’ bile teröristbaşının mektubu okunurken gözyaşlarını tutamadıklarını itiraf ediyorlarlar... Hani şu şehitlerden, bebeklerden, analardan esirgedikleri gözyaşlarını!.. 
‘İtiraz’ları elbirliğiyle nasıl da anlamsızlaştırdılar? “Analar ağlamasın” diyerek, kimsenin itiraz edemeyeceği kavramları, ‘mızrağın ucuna takılı Kur’an yaprakları’ gibi yapıp, kuralsızca ve ahlâksızca milletin üzerine geldiler... Yakında gaziler, “Savaş baronlarının tezgâhında yaralanan ve görüşlerine fazla itibar edilmemesi gereken Vietnam sendromlular” damgası yiyebilir!.. Zaten neredeyse alayı garibanlıktan, ‘öksüz Türklük’ten gelen şehit aileleri de benzer kategoriye itilebilir!.. Ne de olsa ‘Topal Asker’in ülkesi burası!.. 
‘Kalleşlik kazanıyor’ ama onlar ‘Kardeşlik kazandı’ manşetleri atıyorlar!.. Nevruz’da terör örgütü ‘legal’leştirilirken, bunları görmezden gelip, hiçbir olayın çıkmamasının sevindiriciliğine hükmediyorlar!.. Lice’de teröristlerin silahlarıyla sözde Nevruz kutlayıp, propaganda yapıp, ellerini kollarını sallaya sallaya inlerine dönmesi ‘olay’ değildi değil mi? Sahi ‘olay’ neydi? Bir yankesicinin zafer sarhoşluğu içinde halay çeken teröristin cebinden cüzdanını çalması mıydı yoksa?
‘Dil’açılım savaşının bir başka cephesini oluşturuyor ve ‘hâkim dil’ böyle değişiyor... Millet ‘halklar’a, bebek katili ‘Abdullah Öcalan’a, terörist önce ‘gerilla’ya ardından ‘sayın’a, ihanet ‘çözüm’e, domuz yiyen zerdüşt ‘mümin’e evriliyor; bu hızla giderse Diyarbakır’ın ‘Amed’e, Batman’ın ‘Elih’e, Ağrı’nın  ‘Agırî’ye, Şanlıurfa’nın ‘Rıha’ya dönüşeceği gibi!.. 
‘Şeref’ tartışmalarına şahitlik ede ede geldik bu noktaya... Kimin şereften ne kadar nasibi olduğunu tecrübî yöntemle test ettik, onayladık!..  “Şerefim zedeleneceğine binlerce defa ölürüm daha iyi” diyen Thomas Addison isimli ‘böbrekçi’nin ‘pörsümüş’ anlayışına itibar edecek değiliz ya!.. 
“Şerefsizlikten daha sert bir yatak, daha keskin soğuk, daha acı sefalet olur mu?” sorusunu soran Eichendorff da o ‘romantizm ayakları’nı kendi şiirlerine saklasın!.. Bizde yataklar son derece ortopedik, hava bahar havası, ‘ortak’la yeni nişan yaptık!..  
La Rochefoucauld da “Elde edilmiş şan ve şeref daha fazlasının elde edileceğine delildir” demiş demesine ama ayıp etmiş!.. Bu sözü tersinden okuduğumuzda ‘elde edilmiş şerefsizlik daha fazla elde edileceğine delildir’ anlamı çıkıyor ki, bu ağır söz kendisine yakışmamış!.. Açıkçası süreci sabote etmiş!..
Toparlamayı Arif Nihat’la yapalım da Türk milletinin ‘final’ sözünü ‘şerefli-şerefsiz’ herkes bilsin: “Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim/ Yeryüzünde yer beğen/ Nereye dikilmek istersen/ Söyle, seni oraya dikeyim...”

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS