Savcı aranıyor!
“Meclis’in ’Çaktırmadan yürütün bu işleri, biz de bunları görmezden geleceğiz’demesi yanılgıdır”... Bu sözler grup toplantısında konuşan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a ait... Evet evet, ‘çaktırmadan’, yani ‘hissettirmeden’, yani ‘safı uyandırmadan’ !..
Görüyorsunuz değil mi ‘ileri demokrasi’de, ‘hukuk devleti’nde işler ‘organize organize’ nasıl dönüyor!.. Peki, ‘çakmaması’ gereken kim; halk mı, asker mi, polis mi, savcı mı, Kenya Cumhurbaşkanı mı? Ya da “Çaktırmadan yürütün” diyen kim; ‘Yasama’ değil de ‘Yürütme organı’nın başı mı, yoksa onun sol böbreği mi?
BDP Eşbaşkanı hayal bile edemeyecekleri atmosferi yakalamalarına rağmen eski endişeyle şu tespiti yapıyor ve Meclis’ten yasal düzenleme istiyor: “Şimdiye kadar hiçbir savcı harekete geçmedi ama geçmeyeceğinin garantisi yok...” Rezaletin tam anlaşılması için bu örnek bile yetiyor aslında... Hukukî düzenlemenin şart olduğunu, daha doğrusu ‘işi kitabına uydurma’nın gerekliliğini BDP’liler bile siyasî iktidardan daha iyi biliyor!..
‘Savcı’ deyince aklımıza MHP Genel Başkanı Bahçeli için savcılara sinyal gönderen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç geldi... Arınç’a göre Bursa mitingi sırasında katılımcıların ‘Vur de vuralım, öl de ölelim’ sloganına Bahçeli’nin “Onun da zamanı gelecek” şeklinde cevap vermesi ‘hayatının en büyük siyasî hatası’ olmuştur ve konu artık ilgilenmesi gereken savcılara havale edilmiştir...
Burada Arınç’ın en büyük eksikliği, ilgilenecek savcıyı tam olarak zikretmemiş olmasıdır... Şimdi ilan yoluyla ‘son ütücü’ veya ‘overlokçu’ arar gibi savcı arayacağımıza nokta atış yapsa ve savcı tayin etseydi ya, Habur örneğinde olduğu gibi!..
Daha önce BDP’liler “Silah, Kürt’ün sigortasıdır... Sınırın o tarafı da bu tarafı da Kürdistan’dır” dediklerinde veya PKK’nın egemenliğini ispatlamak için teröristlerle kucaklaştıklarında Arınç’ın savcı siparişi verdiğini hatırlayan var mı? Varsa aynı savcıların Bahçeli’yle ilgili devreye girmelerinde fayda var!
Ola ki o savcıların iş yükü fazladır, Nevruz eylemlerinde üniversitelere, caddelere, meydanlara güpegündüz ‘İşgalci T.C., Kürdistan’dan defol’ pankartı asanların dâvâlarıyla ilgilenen savcılar da görevlendirilebilir!.. Ne de olsa bu iş uzmanlık gerektiriyor!..
PKK uzantılarının Nevruz alanlarında “Savaşa da barışa da hazırız” pankartlarını sindirmekte zorlanmayan Başbakan Yardımcısı’nın Devlet Bahçeli’nin sözlerine bu derece hızlı refleks göstermesi hiç şüphe yok ki hukuka aşırı saygısından kaynaklanıyor!.. Birisi vurdukça kazanacak, kazandıkça vuracak, ona ‘zafer meydanları’ tahsis edeceksin, ama başkalarında bıçak kemiğe dayanınca savcı arayışına çıkacaksın!..
İşine gelmeyenin kafasına savcı tehdidi çakacaksın, diğerlerine ise ‘işlerinizi çaktırmadan yürütün’ telkini yapacaksın!.. Düne kadar “Şu Bahçeli iyi ki var, ülkücüleri sokağa salmadı” türünden ince ince yönlendirme politikası izler ve bunu medyadaki ortakları vasıtasıyla dillendirirken, bugün onu şimdiden ‘baraj altında kalmış’ ilân edeceksin!..
Arınç “Terör biter, çözüm gelirse, bunların varlık sebebi ortadan kalkar” düşüncesine gerçekten katıldığı için mi daha da haddi aşıp ‘MHP’nin kapatılması’nı teklif etmemiş acaba? Yoksa ben mi eksik anladım, savcı derken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı göreve çağırmış olmasın? Hazır yeni ‘ahbap’ Apo bile, barıştan, kardeşlikten, birlik ve beraberlikten söz ettiğine göre, Diyarbakır’daki ‘barış coşkusu’na gönülden ortak olmayan elbette bölücüdür, ayrılıkçıdır değil mi?
Apogiller’e “Biz görmezden geleceğiz” diyorlarmış ya, söz konusu millî refleks olunca gözleri faltaşı gibi açılıyor... Bir kıpırdanma nasıl da keyiflerini kaçırıyor... Ve dünün ‘mağdurlar’ı bugün benzer yöntemle muhalifleri bastırmaya çalışıyor...
‘Kınadıklarıyla imtihan’ bu olsa gerek!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi