Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > "O meşenin altını şimdi anıyor musun?”

"O meşenin altını şimdi anıyor musun?”



Bu arkadaşlar ‘yeme’ işini iyi bildikleri için en ciddi konulardaki örnekleri bile hep ‘yemek’ üzerine!.. Meselâ İmralı tutanaklarının basına sızması üzerine kısa bir açıklama yapan Başbakan Erdoğan “Bizim amacımız üzüm yemek” diyerek konunun mide boyutuna dikkat çekmişti!.. 
Eh Başbakan konuya ‘gastronomi’açısından yaklaşır da yardımcısı onun yolundan gitmez miydi? Akıllarına sürekli ‘yeme’yle ilgili fiiller geldiği için Bülent Arınç da kendisini tutamadı!.. Açılım sürecinin başarısız olması hâlinde ne olacağıyla ilgili mesajı ajanslara şu ifadeyle düştü: “Bugünlere dönmüş olacağız, çok fazla bir kaybımız olmayacak ama bir de tutarsa, yaptığımız işten başarılı sonuçlar alırsak ne olacak, kaymaklı baklava olacak!..” 
Evet, gördüğünüz üzere mevzu ‘üzüm’ ve ‘kaymaklı baklava’ şeklinde devam ediyor... Memleketin en büyük meselesi hakkında çözüm üretmesi gerekenlerin neden böyle sürekli ‘yeme’üzerine örnekler verdiğini kime sormamız gerekiyor acaba; diyetisyenlere veya gastroloji uzmanlarına mı, yoksa ruh bilimcilere mi? Artık kabinenin diğer üyelerinden de ‘çözüm süreci’yle ilgili derin analizler, büyük stratejiler bekliyoruz, damak tatlarına göre, ‘zeytinyağlı pırasa’ veya ‘şeftali hoşafı’ eşliğinde!.. 
Zannediyorum bu patolojik durum, kişilere, olaylara ve tarihe bakılan ‘organ’la ilgili... Demek ki mideden bakıldığında böyle görünüyormuş!.. Eskiden statlarda kararları beğenilmeyen hakemlere “Gözüne gözlük” diye tezahürat yapılırdı... Şimdi biz bu açılım mimarlarına “Midene gözlük” daha doğrusu “Midene kelepçe” diye mi bağırsak?
‘Siyasî obezite’nin yan tesirleri bunlar!.. Artık Bülent Arınç ‘kaymaklı baklava’yı Çamlıca’da mı, yoksa “meşe ağacının dalları nerenize battı” diye soran Osman Baydemir’le birlikte Diyarbakır’da yine o meşenin dibinde mi yer, orasını bilemeyiz!.. Ama şunu hatırlatalım, ‘zıkkımın kökü’nü de unutmamak lâzım... Finali tatlıyla yapalım derken, bu cehennem yemeği de menüye dahil olabilir!.. 
Başbakan Yardımcısı’na göre tuttu tuttu, tutmadı başa döneriz, çok kaybımız olmaz!.. Öyle mi gerçekten? Aylardır gündeme getirdiğimiz gibi, öteden beri hükûmeti destekleyen Hasan Celal Güzel’in de önceki gün dile getirdiği “Eğer iki ay daha terörle mücadeleye devam edilseydi ortada silah bırakması gereken terörist kalmayacaktı” sözleri, dağlarda tarihinin en zor dönemini yaşayan PKK’nın elinin rahatladığını ve pazarlık gücüne kavuştuğunu vurguluyor... O hâlde, Arınç’ın ‘süreç’ dediği başarısız olursa, bugüne mi dönmüş olacağız, yoksa çok daha gerilere mi? 
Tükenmekte olan terör örgütüne ‘devletçe ilan edilmemiş ateşkes’ sayesinde aldırılan nefes ve toparlanma imkânı kimin hânesine ‘kayıp’ olarak yazılacak? Gidip gelen mesajlar, ‘meşrulaşan’katiller, Türkiye Cumhuriyeti’nin meydanlarında okunan ‘ferman’lar, çıkarılan yargı paketleri, salınan KCK’lılar, verilen ültimatomlar, o görüntülerin 8-9 yaşındaki çocukların beyninde bırakacağı izler, telafisi olmayan sosyolojik zararlar ve ömrünü bu devlete, bu millete hizmet yolunda sebil etmiş olanların incitilen ruhları, geride kalanların kırılan kalpleri ve belki de en kötüsü ‘devlete güvensizlik’... Arınç öyle buyurdu diye bunlar ‘yok’ hükmünde mi olacak?
‘Mide fesadı’ insanı fazlaca rahatsız eder... Sözlükteki tarifi ‘çok ve çeşitli yemenin yol açtığı mide bozukluğu’dur... ‘Aşırı yeme’ hastalığı, ‘siyasî masa’ların bile ‘yemek masası’ olduğu algısına yol açabilir, her türlü sosyal olayı değerlendirirken, tıpkı o eski reklamdaki gibi insana “Hiç aklımdan çıkmıyor ki” dedirtebilir!.. 
Ve ziyafet, ‘üzüm’dü, ‘kaymaklı baklava’ydı derken ‘zıkkımın kökü’yle nihayetlenebilir!.. O vakit bir şarkı mırıldanırsın; “O meşenin altını şimdi anıyor musun?”

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS