Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Sen helâlleşemezsin!..

Sen helâlleşemezsin!..



‘Helâlleşmek’ten söz etti Başbakan ‘akîl adamlar’la yaptığı ilk toplantıda... Kurduğu cümle  “Şimdi ayrıştırmanın değil bayramlaşmanın, hesaplaşmanın değil helâlleşmenin zamanı” şeklinde yuvarlak bir cümleydi... Ama ‘akîl insanlar’ın oluşturulma biçimi, toplantının amacı ve süreç bir arada düşünüldüğünde burada zikredilen ‘helâlleşme’nin kapsama alanı açıkça anlaşılıyordu... Zaten teröristbaşı Apo’nun Diyarbakır’da okunan mektubunda ‘paralel dil’kullanarak ‘helâlleşmek’ten söz etmesi ‘taraflar’ı göstermeye yetiyordu...
Peki Başbakan’ın ya da oluşturduğu heyetin İslâm’a göre helâlleşme yetkisi var mı? Her konuda konuşmayı seven, fetva kurumunu reyting malzemesi hâline getirip ‘az sonra, az sonra’cı ‘hoca’ların, gazetelerinde daha ‘ağır hoca’ takılanların veya Diyanet’in bu konuda tek kelimesini gören veya duyan yok.. 
Bilmediklerinden mi, kesinlikle hayır!.. Hepsi biliyor bu konuda helâlleşme yetkisinin sadece mağdurlarda olduğunu!.. Yine de ‘düzenin ilâhiyatçıları’ çıt çıkarmıyor!.. ‘Abdesti bozan hâller’i sorsanız anında cevap verirler de ‘ilim adamlığını bozan hâller’i pek umursamazlar!.. İlmini dönemin iktidarına paspas etmediği için ömrünü zindanlarda geçiren İmam-ı Âzam’ı çokça referans gösterirler ama onun rejime karşı haysiyetli direnişinden nasip almazlar... 
Oysa İslâm hukukunda tartışılmaz bir kabuldür; devleti yönetenlerin kişilere karşı işlenen suçlarda af yetkisi yoktur, af ve helâlleşme yetkisi sadece mağdura ve vârislere aittir... Cezalandırmada devlete düşen tek bir görev vardır, o da ‘yargılamanın adil olması ve cezanın infazı’dır.. Bunun dışında devletin ve iktidardakilerin herhangi bir tasarrufu olamaz... Kimi aklıevveller Türkiye’de İslâm ahkâmı yürürlükte olmadığı için mukayeseyi yanlış bulabilirler, o zaman kendilerine ahirete intikal eden hakları içeren  ‘helâlleşme’ kavramının ‘seküler hukuk’taki yerini sormak lâzım gelir!.. 
Örneklemek gerekirse, eğer batırılan gemi Tayyip Erdoğan’ın oğlunun gemisi olsaydı, af ve helâlleşme yetkisi elbette onun oğlunda olurdu... Fakat batan bir gemi değil de, ‘bir hilal uğruna batan güneşler’se o zaman helâlleşmek ne Başbakan’a, ne Lale Mansur’a, ne Kadir İnanır’a, ne Abdurrahman Dilipak’a, ne de Can Paker’e ve ne de diğerlerine düşer... Tek yetki o ‘güneş’lerin varislerindedir... Yüreği yeten helâlliği onlardan isteyecek... 
Her konuda ‘özelleştirmeci’ olan bir Başbakan ‘helâlleşme’ gibi Allah tarafından sadece mağdur kişiye verilmiş bir hakkı asla ‘kamulaştıramaz’... Bu hakkı kamulaştırarak, sözde barış sürecine ‘İslâmî gerekçe’oluşturmaya çalışmak, mağdura ve vârise İslamca verilmiş bir hakkı gasp etmekten başka bir şey değildir; ‘haksızlık karşısında susan hocalar’a rağmen!.. 
Bir de utanmadan Vahşi örneğini verip, Peygamber Efendimizin de Uhud Savaşı’nda Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi’yi affettiğini hatırlatanlar var... Buradan kıyasla affetmenin önemi üzerinden sözü bebek katiline getirmeye çalışıyorlar... Apo’ya afla ilgili zihnî altyapının tamamlanması için delikanlıca görüş açıklamak yerine, İslâm’ı istismar ederek bir yöntem geliştirme peşindeler... 
Öyle ya, Peygamber bile ‘barış’ için amcasının katili bir müşriki affettiğine göre ülkede ‘barış’ın sağlanması için size ne oluyor değil mi? Kaldı ki, Apo bir müşrik değil, şahitlerle sabit, evveliyatı namazlı niyazlı, sonradan kandırılmış Müslüman!..
Doğrudur, Vahşi affedilmiştir... O bir Peygamber vasıtasıyla affedilmiştir, ‘vahiyle donanmış’, vahyin gereğini yerine getiren bir Peygamber... Haaa, bilmediğimiz bir yeni bir Peygamber (hâşâ) zuhur etmiş ve tebliğe başlamışsa onu bilmek, af ve helâllaşme yetkisine saygı duymak bize de düşer elbette!.. 
Varsa artık açık açık ilân etsin, biz de 
bilelim!..

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS