Melek anne kime denir?
İşi magazin boyutuna indirmemeli, sulandırılmasına izin vermemeliymişiz!.. Bu talimatı Başbakan medyaya veriyor... Adı konulmamış ast-üst ilişkisi, böylesine emir-komuta zinciri oluşturuyormuş demek ki!..
Kendisi bir yandan ‘magazinleştirmeyin, sulandırmayın’ talimatı verirken, diğer yandan işin magazin yönünü okşamayı ihmal etmiyor... Dolmabahçe toplantısında söyledikleri bu çelişkiye açık örnektir...
Ne garip, ‘sanat’ hayatının neredeyse tamamını ‘fahişe’ rolleriyle geçirenler, millete ‘dert, çile, gam’ pazarlayıp, kendileri borsada spekülatörlük yapan müzisyenler, film setindeki rolünü hayata taşıyacağını zanneden cahil kolpacılar boyunlarına asılan ‘akıllı’ nişanlarıyla yeni rol modeller olarak toplumun karşısına çıkıp, süreci başarıya taşıyacaklar!..
Meğer ne büyük katkıları olmuş ‘âkil sanatçılar’ın bu topluma... Meselâ birisi bütün annelerin ‘melek anne’ olduğunu öğretmiş... Keşke Başbakan, sarılacak soğuk bir mezar taşından başka hiçbir şeyi kalmamış olan bir şehit annesini o listeye alsaydı da gerçek bir ‘melek anne’ bulunsaydı orada!.. Bu ülkede çocuklarının kanlı gömleklerini, koklamaya doyamadıkları çamaşırlarını saklayan, adını koyamadan kaybettikleri bebeklerine kavrulan, Molotofla kızı bir kere, kendisi bin kere yanan, tezkeresini beklerken oğlunun şehadet haberini alan binlerce anne varken, magazin dünyasından ‘rollerin annesi’ni bulup çıkaracaksınız, ondan sonra da ‘işi magazinleştirmeyin’ talimatı vereceksiniz!.. Neden? Sipariş ettiğiniz role sadık kalmazlar, istediklerinizi söylemezler diye mi? Yoksa onların akılları mı yetersiz?
Onlar ‘melek anne’liği para desteleyerek değil, evlât kurban ederek hak etmişlerdi... Bu vatan için rujunu bile veremeyecek ışıltılı dünyanın umursamaz insanlarının aksine, en değerli varlıklarını kaybettiler... Artık evlatlarına sarılamayacak, onları koklayamayacak ve itibarı yok edilmeye çalışılan ‘şehit madalyası’yla teselli bulacak olanlar bu süreci gölgelememesi gereken tipler!.. Ama hayatında bu vatan için rol kesmek dışında hiçbir şey üretmemiş, şehit haberleri geldiğinde belki de televizyon kanalını değiştirmiş, bir tek şehidin cenazesine katılmamış, bir yetimin başını okşamamış tipler ‘akıl hocası’ olarak el üstünde!.. Başbakan’ın ‘76 milyonun özeti’ dediği ‘özet’ bu işte!..
Hangisi işi gerçeğinden koparıp magazinleştirmek? Yeşilçam’ın yapay dünyasından anne transfer etmek mi, yoksa Ovacık’tan, Dargeçit’ten, Yüksekova’dan kırık-dökük eşyalarını bir kamyona doldurup, yetimlerine sarılarak memleketine dönen şehit öğretmen eşine, gerçek bir ‘melek anne’ye sahip çıkmak mı? Sahi onların hâtıraları ve verdikleri canlar bu ‘artistik’ sürecin neresinde?
Gerçek ‘melek anne’, Bingöl’de çocuklarıyla bayram alışverişine çıktıklarında ‘canlı bomba’yı fark edip, çocuklarını korumak için o katilin üzerine atlayıp can veren annedir... Gerçek ‘melek anne’, bebeğinin ilk banyosunda kullandığı tası, bezi ve bir perçem saçı saklayıp, ‘Eğer vatanı için şehit olursa onu yine bu tas ve bezle yıkayacağım’ diyen annedir...
Hiç şüphe yok ki; bu kirli, bu pespaye, bu ihanet tütsülü süreçte, gerçek ‘melek anne’lerin âhı, sinema salonlarından süzme ‘naylon anne’lerin deklanşörlük tebessümlerine galebe çalacak, ‘bîçarelerin felâhı mahşere kalmayacak’tır... Dolmabahçe Sarayları bugün onlara değil de Yeşilçam’ın PKK lehine ’ihsas-ı rey’de bulunmuş kompleksli ‘ideolojik akrabalar’ına açılmış olsa da tarihte adaletsizlik üzerine kurulmuş tahtların nasıl yerle bir olduğunu, bu akıbetten kaçışın olmadığını iyi biliyoruz...
Bakalım o vakit, ‘Sevenin hâlinden sevenler anlar’ yerine ‘Düşenin hâlinden düşenler anlar’ şarkısını dillendirecek müzisyen, dibe vurduğunda anne şefkati gösterecek artist, barışın kaybedeni olmayacağını anlatacak bir ‘Amerikalı’, cezaevinde soğan paylaşacak ‘Satar’ bulunabilecek mi?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi