Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Bilinse de söylenmeyenler ve çapulcular

Bilinse de söylenmeyenler ve çapulcular



Ortada pek çok ‘bilinmeyen’ var... Meselâ ‘barış’ın tarafları kimler? Türkler ve Kürtler mi, yoksa AKP’nin yönettiği devletle PKK mı? Bilinmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor...  
Terör örgütüne sınırların dışına çekilmesi karşılığında vaat edilen ne? Bilinmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor!.. 
BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması, hatta idam, üstelik Başbakan’ın diliyle gündeme oturmuşken, sihirli dokunuşla ‘ortak anayasa’ yapar hâle gelindi... Nasıl oldu? Bilinmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor...
‘Domuz eti yiyenler’in, ‘zerdüştler’in, ‘İslâm düşmanları’nın bir anda kandırılmış eski ‘Müslüman’ oldukları fark edildi... ‘Hidayet’in düğmesine nerede basıldı? Bilinmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor... 
“Âkîl adamlar’ın görevi halkın nabzını tutmak mıdır, halkı ikna etmek midir, terör örgütünü meşrulaştırmak mıdır?” sorularının cevaplarını ‘âkîl’ler dahil kimse bilmiyor... Bilinse de söylenmiyor... 
Teröristler çekilirken ilgili birimlere ‘yazılı emir’ verilip verilmeyeceğini, emri vermesi gerekenler de alması gerekenler de bilmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor... 
Tabelalardan T.C. yazısı ufak ufak yoklamalarla siliniyor... Tepkilerin altından kalkılamayacağı anlaşılınca silinmesi emrini kimin verdiği bilinmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor... 
‘Meşenin dalları’nın muhatap kişi ve kurumların neresine battığı bir türlü bilinmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor... 
Nerede izah edilemeyecek bir ‘ilişki’ ortaya çıkıp, arka açıkta kalsa “O görünen bizim değil, devletin arkası” denildi... “Devlet nedir, onu kim temsil eder, siyasî iktidar nereyi yönetir?” sorularının cevapları bilinmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor? 
“Teröristlerle araya mesafe koymayanlarla görüşmem” deyip, şimdi ‘komisyon kardeşliği’ kurmanın -tıptan vaz geçtik- delikanlılık dilindeki karşılığı nedir? Bilinmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor...
Heyet-i nâsıha mıdır, yoksa heyet-i fâsıka mıdır, her neyse, içlerinden kaçının PKK kontenjanından tayin edildiği, bu ‘koalisyon’daki üye dağılımının kimler tarafından pazarlıkla belirlendiği bilinmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor...  
Bu süreçle eşzamanlı olarak, af ve özerkliğe de kapının aralandığı “Yeni bir yönetim modeline mi geçilecek, yarı-başkanlık veya başkanlık dönemi mi dayatılacak?” bilinmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor... 
Yine bu süreçte ‘bilgilendirilme’ açısından Meclis’in milletvekilleriyle, bahçıvan veya çaycıları arasında ne fark bulunduğu, kimin daha fazla bilgiye ve etkiye sahip olduğu bilinmiyor!.. Bilinse de söylenmiyor... 
Bu kadar ‘bilinmeyen’in arasında bilinen tek bir şey var... O da bu sürece endişeyle bakan ve karşı çıkanların ‘çapulcu’lukları!.. Süreci gizemle örten Başbakan, sıra itiraz edenlere gelince çok net konuşuyor!.. Evet, onlar çapulcular!..
Başbakan, Turgut Özal’ın ayak izlerine basarak ilerlemeye çalışıyor... Çünkü Özal, bütün iktidarı boyunca ‘1980 öncesine dönmek’diye bir korku salmaya çalışmıştı... 1987’deki ’siyasî yasakların kaldırılması’ referandumunda da temel propagandası buydu... Sürekli “ANAP iktidardan düşerse, 1980 öncesinin çatışmalı yıllarına döneriz” vurgusu yapmıştı... 
Oysa bu ‘korkutma tekniği’ Özal’ı kurtarmaya yetmemişti... Önce referandumda yasaklar kalkmış, ardından ANAP iyice eriyince, Meclis’in çarpık aritmetiği sayesinde kendisini Köşk’e atmıştı... 
Şimdi aynı tekniğe Erdoğan sarılmış durumda... Yurt genelinde protestolar artınca gerildi ve “Kimse 1980 öncesi manzarayı bugüne taşımaya kalkışmasın” demeye başladı... 
“Gerçekliği olmayan bu umacı üretimi eğer işe yarasaydı, Özal’ın işine yaramaz mıydı?” sorusunun cevabını bilmiyor!.. Bilse de söylemiyor değil!.. Hırs ve paniğin iç içe geçtiği bu sağlıksız durumda doğru cevabı galiba gerçekten bilmiyor!..
Bu, iyiye işaret...

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS