![](include/class/timmy/timthumb.php?src=files/writers/s_avc.jpg&w=64&h=63&zc=2)
‘Daha iyisi yapılana kadar en iyisi bu’
Bu Süleyman Soylu gibileri kim durduracak diye merak ediyordum... Artık etmiyorum... Çünkü anladım ki, durdurulamazlar!..
Numan Kurtulmuş’la birlikte AKP’ye katıldıklarında, ‘kayıp yıllar’dan mütevellit açıkları vardı ve çok sıkı çalışmaları icap ediyordu... İlk taşı ‘en günahsız’ın atması gereken o hikâyedeki gibi ilk ve en kuvvetli övücülüğü ‘en günahkâr’ın yapması lâzımdı...
Bayrak yarışı titizliğinde koşturarak, her hamlelerinde çıtayı daha yükseğe çıkardılar... Yarış bir ara öylesine tempo kazandı ki bizim gibi ufku dar olanlar “Bundan ötesi olmaz” dediler ama yanıldılar... Çünkü bu bir bilim dalıydı ve üst sınırı yoktu... Yağ ve hayal rezervin tükenmedikçe ‘yükseltme’nin ucu bucağı olamazdı...
İzlerken bile yorulduğum bu ‘olimpik süreç’te şöyle demişim: “Onu ‘ebedî lider’ ilan eden Soylu ne yapsın? Yeni mekânında amansız bir rekabet var!.. Erdoğan’a dokunmayı ‘ibadet’ sayan milletvekili buradaydı!.. ‘Peygamber’ kabul eden yönetim kurulu üyesi buradaydı!.. ‘Türkçülük ayağının altında’ ama yağcılık başının üstünde olan ve Emine Hanım’ın önünde rükû pozisyonunda eğildiği fotoğrafa ödül kazandıran ‘İslâmcı’ buradaydı... Erdoğan hakkında daha önce sarf ettiği hakaretler ses kaydıyla ortaya çıkınca, “Bunlar benim cahiliyye dönemime ait” diyerek, ‘İslâmcı’ günlerini de yine İslâmî terminolojiyle işportaya çıkaran ‘kıvrak’ buradaydı!.. Soylu, Erdoğan’ı ‘kıyamete kadar lider’ ilan etmesin de ne yapsın Allah aşkına? Zaten ‘yüceltme’de sınır mınır kalmadığına göre, bunun bir adım sonrası, ‘Ahiret’te de liderlik’tir ki zannediyorum bunun için çalışmalar yakında başlayabilir!..”
Sonra da formül önermişim “KGS’yle geçilecek özelleştirilmiş bir sırat köprüsü, altında toplanılacak bir de sancak ayarlandı mı, bu iş tamamdır!..” diye... Teklifimizin gündeme gelmesine fırsat kalmadan konunun ‘ilâhî boyut’una dikkat çeken Bağış, Erdoğan’ın doğduğu, yaşadığı ve seçildiği illeri muhteşem bir ‘teslis’le kutsayarak, ‘mübarek belde hiyerarşisi’ni altüst etmişti...
Ama su uyur ‘rakip’ uyumaz, Süleyman Soylu bunun altında kalamazdı... Batman’da yaptığı konuşmada, Erdoğan’ın başlattığı açılım sürecinin aslında Medine Sözleşmesi ve Veda Hutbesi olduğunu söyleyerek ‘uhrevî vites’i bir kademe daha büyüttü...
Bir daha iddialı konuşup, “Bundan ötesi olmaz” demeyeceğim... Olabiliyormuş, şekildeki gibi, belgeli, ispatlı!.. Ayrıca karşılık alındığı sürece bu ‘meslek’ her gün üzerine koya koya ilerleyecektir... Bugün gelişen teknoloji bir çok mesleği yok ederken, sözünü ettiğimiz meslek ‘piyasa şartları’ elverdiği için gelişime açık kalacak, ‘övücüler arastası’ndaki yerini kıyamete kadar koruyacaktır!..
Meğer “Güneşe akın var da kalan biz miyiz?” başlıklı yazımda nasıl da çuvallamışım!.. Başbakan’ın ırkçılıkla ve faşizmle mücadele eden Nobellik bir kahraman olduğunu ve Steven Spielberg tarafından Abraham Lincoln benzeri filminin çekilmesi gerektiğini teklif eden Star yazarı Elif Çakır gibileri şöyle hicvetmiştim: “Maşallah ‘hayırda yarışması’ beklenenler, yağcılıkta daha yükseğe tırmanabilmek için birbirlerini çiğniyorlar... Ve Başbakan’ın kendilerini fark edeceği umuduyla tırmandıkları yere, o reklamdaki gibi şu sloganı yazıyorlar:” Daha iyisi yapılan kadar en iyisi bu!..
Yanılan benmişim, çünkü sağ olsun Başbakan, bu tür yetenekleri hemen fark ediyor... Kendisini ‘âkîl insan’ olarak atadı... Bir film teklifine ‘âkîl nişanı’ veren iradeler olduktan sonra bu ‘zenaat’ın sahipsiz kalmayacağını gösterdi!..
Siz siz olun, “Pik nokta yakalandı, bundan da ötesi olamaz” gibi şeyler söylemeyin... Siyaset sektöründe öyle kararlı ‘canlı’lar var ki Nirvana’nın kuyruğuna teneke bağlarlar, dünyanın değil, galaksinin etrafında tur attırırlar alimallah!.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi