
Yaşasın fesat kardeşliği!
‘İhaleye fesat açılımı’ gerçekten iyi oldu... Üstelik ‘birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç hissettiğimiz’ şu günlerde AKP ve CHP’nin üstün dayanışma ruhuyla becermesi gerçekten çok anlamlıydı... Cumhurbaşkanı Gül’ün de bu mutlu beraberliğe onay vermesi süreci tamama erdirdi...
Biz ‘memlekete fesat karıştırma’yı çoktan suç olmaktan çıkarmışız, ihaleye fesat karıştırmak neden suç olsun ki? CHP’nin önergesiyle sağlanan ceza indirimi yerine tamamen serbest bırakılması belki de ileri demokrasimiz adına çok daha yerinde bir karar olabilirdi!..
‘Analar ağlamasın’sa fesatçının da anası ağlamasın!.. Ama dikkat edilsin, kendileriyle hükümet değil, devlet görüşsün!.. “Ne olacak bu yetim hakkı?” diyen kamuoyunu ikna için bir ‘âkîl adamlar’ heyeti oluşturulsun... Heyette eski tokatçı, üç kağıtçı, talan ve dolan duayeni, hortumcu, yancı, cepçi, artist ve gazeteci yer alsın... Bunlar bölgelere ayrılıp, ‘fesatçılarla barış’ın önemini anlatsınlar... İhale fesatçılarına şefkatle yaklaşılmasını, ‘özerk bölgeler’ verilmesini, aksi hâlde yeniden fesat faaliyetine başlayabileceklerini propaganda etsinler...
Fesat suçundan yediği cezalar Yargıtay tarafından onaylanınca soluğu yurt dışında alan CHP’li belediye başkanının, ‘fesat indirimi’nden sonra ülkesine dönüp davul zurnayla karşılanması göz yaşartıcıydı... Bir de “Vatanııım” diyerek toprağı öpseydi sahne tamalanmış olacaktı... Biz buna ‘mâlî kardeşlik’ veya ‘helâlleşme süreci’ adını da verebiliriz... Her ne kadar soyulan milletse de, nasıl katledilen başkasının çocukları adına helâlleşme yetkisini kendimizde görebiliyorsak, yetimin ağzı var dili yok, onun vekâleti de elbette bizdedir, kemal-i afiyetle yiyene helâli hoş olsun!.. Diyanet İşleri Başkanı’na düşen buna göre bir hikâye, bir kıyas uydurmaktır herhalde!..
Sınırlarımız artık şeffaf; terörist fesatçılar dışarı, ekonomik fesatçılar içeri!.. Terörist fesatçılar dere yataklarından, ekonomik fesatçılar duble yollardan ilerliyorlar!.. Teröristlerin silahları bırakıp bırakmayacakları hâlâ belli değil ama ‘ihaleci’lerin hortumları küçük zayiatlar dışında yanlarına kâr kaldı bile!.. Ama bu anlamlı günü mutlaka düğün coşkusuna çevirmek gerekiyordu... Fesatçılar memleketin büyük bir meydanında toplansalar, ana dilleriyle pardon üç kağıt dilleriyle konuşmalar yapsalar, gazeteler ve televizyonlar da ‘Kardeşlik kazandı’ başlıkları atsalar fena mı olurdu? Bir kaç balici bulup, onlara mağdur taklidi yaptırılsa ve “Biz soyulduk, başkaları soyulmasın” dedirtseler ne kaybederdik?
Hâlâ yapılması gerekenler var... Kamuoyu araştırma firmaları çıkıp, ihaleye fesat karıştıran namussuzların cezalarında af niteliğinde indirim yapılmasının arkasındaki halk desteğini mutlaka açıklamalıdırlar... Halkımız fesatçıların anasının ağlamasını istiyor mu? Ne kadarı çözümden yana? Barışı destekleyenlerin partilere göre dağılımı ne? ‘Fesatçı dostu’ anketçiler burada işe yaramayacak da nerede yarayacak değil mi?
Demokrasinin gözünü seveyim... Yüzlerce tanımı var... Ama galiba şu an deruhte ettiğimiz demokrasiyi en iyi tanımlayan kişi Zübük’tü... Filmde halkın alkışları arasında kürsüye çıkan Zübük “Artık demokrasi var, aç gözünü, doldur keseni” diye sesleniyor, “Demokrasi ne demek sayın hemşerilerim?” sorusuna yine kendisi vermeye çalışıyordu... “Demokrasi öyle bir şeydir ki” dedikten sonra biraz duraklıyor, tanımlayamayacağını anlayınca “Tadından yenmez, anladınız değil mi?” diyerek, pişkin pişkin gülüyordu...
2005’te ihaleye fesat karıştırma suçunun 12 yıl hapise çıkarılmasını sağlayan CHP’nin 2013’te indirim isteyen önergesi ve bunu fırsat bilen AKP’nin önergenin üzerine atlamasıyla ‘fesatçılar’ rahat bir nefes aldı... Başka meseleler olduğunda Meclis’te biribirlerine tekme-tokat girişen, galiz küfürler eden AKP ve CHP’lileri ‘fesatçılara af’ konusunda bir araya getiren demokrasi fotoğrafını ancak Zübük izah edebilirdi: “Tadından yenmez!”
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi