Madem halk destekliyor bu korku neyin nesi?
İddia ettikleri gibi halkın büyük çoğunluğu açılımı ve -kendi ifadeleriyle- ‘barış’ı gerçekten destekliyorsa, ‘âkil insanlar’ neden seyyar lunaparkçılar gibi şehir şehir gezdiriliyor? Ve neden kendilerini bağırlarına basmak için sabırsızlıkla bekleyen o halkın arasına karışmak yerine, ‘resmî zulalar’da, korunaklı bölgelerde ‘akredite davetliler’ huzurunda vazife savıyorlar? Başbakan Erdoğan muhalif siyasîleri Hakkari’ye gidememekle sözde aşağılarken, kendi ‘gözde’lerinin neden şehirlerin kaldırımlarından ellerini kollarını sallayarak yürüyemediklerini, halktan neden kaçtıklarını izah edebilir mi?
7-8 ‘âkîl’i hangi ile giderse gitsin, sivil-resmî binden fazla polis koruyor... Kimden koruyor; hayranlarından mı, yoksa açılımı desteklemeyen bir başka ülkenin halk kılığına girmiş ajanlarından mı? Zannediyorlar ki ‘darbe medyası’ yaşananları gizledikçe, şehit ailelerine gaz bombasını reva gören kafalar görülmeyecek!..
Totaliter rejimlere rahmet okutacak cinsten medyayı ‘tekel’de toplayan anlayış ‘karartma geceleri’ni hayata geçiredursun hiçbir şey gizli kalmıyor... Bütün Türkiye, il il yaşananları biliyor... Talimatla ev sahipliği yapan ‘memur rektörler’i, üstlerine yaranma ve panik duygusuyla tedbiri zulme dönüştüren emniyet müdürlerini, PKK misyonerlerine sağlanan devlet korumasına karşılık, adalet bekleyen şehit ana ve çocuklarına atılan gaz bombalarını herkes görüyor...
Gazetelerin büyük çoğunluğu yazmasın, televizyonlar her gece şebek oynatsın, hiç fark etmiyor... Ne o ‘yönlendirme’ amaçlı sipariş anketler, ne de öfke ve tükürüklere eşlik eden ‘resmî yalanlar’ yükselen muhalif dalgayı örtemiyor...
Zaten iktidar sahipleri, sürekli kamuoyu yoklamaları yaptırdıkları için ‘açılım’ın toplumdaki karşılığını ölçebiliyorlardı... Pompaladıkları gibi ‘büyük teveccüh’ü tespit etmiş olsalardı, bir halkla ilişkiler tekniği olan ‘âkîl adamlar’ projesini sahaya sürmezlerdi... Haritada Siirt’in yerini yarım saatte bulamayacak çaptaki dümbelekçi ve kaldırım serçesi artistten yüz yıllık meseleyi çözme yolunda medet ummak elbette rasyonel olamazdı... Ve bunu kendileri de iyi biliyordu...
‘Âkîl insanlar’ın bazılarının farkında olmadıkları gerçek işlevleri ‘amortisör’lüktür, tıpkı arabalardaki gibi zeminden kaynaklanan tepkileri emmektir... O ‘amortisörler’ bilgi birikimi ve zekâlarıyla değil, ‘sosyal mayınlar’a basma özellikleriyle piyasadalar!.. Kimisi ağlayarak, kimisi halay çekerek, kimisi de PKK adına zırvalayarak, siyasî iktidarın sorumlularına odaklanacak eleştirileri kendilerine döndürüyorlar...
Hükûmet açısından bakıldığında, tepkileri yaymak adına akıllıca bir proje... Ama sonuca göz gezdirildiğinde pek parlak değil... Çünkü gittikleri illerde ‘ikna olmuşlar’la değil, ‘ikna olması gerekenler’le görüşerek onları sürece eklemlemeye çalışmaları beklenirdi... Oysa ikna bekleyenlerden köşe bucak kaçıyorlar, kaçamadıkları yerde de işgüzar emniyet müdürünün copu ve gaz bombası devreye giriyor!.. Acaba hükûmetin vali ve emniyet müdürleri, çoğunluğu çözüm sürecini ‘destekleyen’ halkın ‘kontrolsüz barış coşkusu’ndan mı endişe ediyorlar? Bırakın halk çok sevdiği ‘açılım misyonerleri’yle rahatça kucaklaşsın, medya da bu tarihî anları zapta geçirsin!.. Olmaz mı?
Madem halk destekliyordu, bu heyetlere, bu medya karartmalarına, bu endişeye ne gerek vardı? Hemen yeni anayasa halka sunulmalı, halk da şimdi kamuoyu araştırmalarına yansıdığı biçimde onaylamalıydı!.. Anketçilere göre risk de yoktu!.. O hâlde neden bu kampanyalar, bu çabalar, bu baskılar, bu tehditler? Neden?
20. Yüzyıl’ın 21. Yüzyıl’a devrettiği en büyük teröriste ‘bebek katili’ denilmesinden rahatsız olan ve utanmasa ‘ekselans’ denilmesini teklif edebilecek kafa, acaba halkla ilgili hangi endişeyi hissediyor da ‘karartma’nın dozajının yükseltilmesini savunuyor? Medyanın ezici çoğunluğunun dili zaten değişmiş, ‘bebek katili’ sıfatı ajandalardan çıkarılmışken, bu korku neyin nesi?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi