Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Mete Han’ın kemikleri ve teröristin burnu

Mete Han’ın kemikleri ve teröristin burnu



Genelkurmay’ın “Teröristlerin sınır ötesine çekildiğine dair elimizde görüntü ve bilgi yok” açıklamasından sonra gazetemin başlığı son derece mânidardı: “Mete Han’ın kemikleri sızladı!..” Evet, Mete’nin mirasçısı orduyu yöneten komuta heyeti bu açıklamayla tarihe ‘kendilerini kurtarma’ya yönelik şeklinde yorumlanabilecek yeni bir not düşmüştü... 
Sıradan insanların cep telefonlarıyla çekebildiği, PKK’lıların sınıra hangi güzergâhtan ulaşıp, hangi dakikada geçtiklerini medyanın anında aktardığı, sınır ötesinde hangi kampta kendilerine nasıl karşılama töreni düzenlendiği bilinmesine rağmen, Genelkurmay Başkanlığı “Görmedik ve duymadık” açıklaması yapıyor!.. 
Onlarca yıldır ‘bölgenin en güçlü ordusu’ imajına sahip bir kurumun, kendisini bir ‘şehir efsanesi’ derecesine düşürebileceği kaygısı bile taşımayan bu açıklamasını nasıl okumalıyız? Gerçekten söz konusu hareketlilikle ilgili görüntü ve bilgi ellerinde yok mudur?
Doğrusu bu sorulardan daha kritik olan soru şudur: Teröristlerin silahlarıyla birlikte çekildiklerine dair ellerinde görüntü ve bilgi olsaydı “var” diyebilirler miydi? İşte onlar açısından bu zordu!.. Çünkü “var” cevabı yeni soruları gündeme getirecekti... Neden müdahale etmedikleri, kanunsuz emir olamayacağına göre müdahale etmeme konusunda yazılı emir alıp almadıkları sorulacaktı... 
Başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere komuta heyeti kendilerince tedbir alıyorlar, ‘ileride yargılanmayalım’ diye... Bunun başka açıklaması olamaz... Peki bütün dünyanın gözleri önünde cereyan eden bir hareketliliği görmemek veya görmemiş olduğunu iddia etmek, sorumlu kişileri yargılanmaktan kurtarır mı? Buna “evet” diyebilmek aşırı iyimserlik olur!.. 
Eğer askerlerin aldığı yazılı emir varsa, kendileri açısından hukukî mesele yok gibi... Ama yazılı emir yoksa bir ay önceki ikazımı hatırlatmak istiyorum: “Türkiye Cumhuriyeti her şeye rağmen bir hukuk devleti... Büyük çoğunluğu ‘eyleme karışmış’ yani katillerden oluşan terörist sürülerinin silahlı veya silahsız geçişine izin veren TSK mensubu, Emniyet görevlisi ve savcılar açıkça suç işlemiş olacaklar ve yargılanmaktan kurtulamayacaklar... Bu iktidar seçim yoluyla yıkıldığında mutlaka ‘devr-i sâbık’ başlayacaktır... O gün geldiğinde ’örgüte yardım ve yataklık’tan mı, ‘görevi ihmal’den mi, yoksa başka bir suçlamayla mı sanık sandalyesine otururlar, burada yeni iktidar sahiplerinin  ‘insaf’ derecesi belirleyici olacaktır!..” 
TSK’yı küçük düşürüp düşürmediği kaygısı taşımaksızın yapılan açıklama, olsa olsa çaresizce tedbir arayışı olabilir!.. Siyasî iktidarla paralel davranma uğruna, şifahî talimatla kendi geleceklerini yakabilecek olan görevliler “Görmedik, duymadık” diyerek şimdiden bir masûmiyet alanı oluşturmaya çalışıyorlar... 
BDP’lilerin “Kanarsa hesabını sorarız” şeklindeki tehdidine konu olan ‘gerilla burnu’ selametle ve silahla sınır ötesine geçerken, olan Mete Han’ın sızlayan kemiklerine oluyor!.. 
‘Yargılanma endişesi’ dışında başka nasıl okunabilir bu açıklama? Buyurun farklı okumaya çalışalım... Denilen şuydu: “Teröristlerin sınır ötesine çekilmesine ait herhangi bir görüntü ve bilgi elimizde mevcut değildir...” Bu durumda, ya sınırı geçenlere artık terörist denilmiyor -ki bunu kastetmiş olma ihtimalleri elbette yok- ya da sınır bizim bilmediğimiz bir tarihte ekvator çizgisi civarına ilerletilmiş, dolayısıyla teröristlere karşılama töreni yapılan Metina kampı, bizim sınırlarımızın içinde kalmış olabilir!.. 
Belli ki TSK’yı yönetenler şahsî gelecekleriyle ilgili bir riski ortadan kaldırmaya çalışıyorlar... Psikolojik savaşta ‘burun farkı’yla öne geçenleri görmeseler de temennimiz o ki ellerinde yazılı emir olsun... Aksi hâlde bugüne hükmeden siyasîlerle ‘ortak kaderi’ paylaşmaktan kurtulmaları pek mümkün görünmüyor...

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS