Sınır kapılarında devlet yok mu?
Üç yıl önce bin civarında PKK sempatizanı PJAK’a operasyonu bahane ederek İran’a girmek için Esendere sınır kapısına gelmişler, gümrük bölgesini işgal ederek, Türk bayrağını indirmişler, geçişleri durdurmuşlar, kapıya ‘PKK Gümrük Kapısı’ tabelası asmışlardı... İki gün süren bu eylem kamuoyundan gizlenmeye çalışılmış, daha sonra gazeteci Saygı Öztürk tarafından duyurulmuştu...
Türkiye ile İran arasındaki Esendere kapısında kontrollerin tek noktada birleştirilmesi için yapılacak resmî görüşmeler için müsteşarın bölgede bulunduğu dönemde, ilgili gümrük sahasında bir toplantı yapılır... Toplantıya müsteşarın yanısıra daha sonra MGK Genel Sekreteri olacak olan Hakkari Valisi, Yüksekova Kaymakamı, ilgili jandarma komutanları, gümrük başmüdürü ve bazı gümrük çalışanları katılır... Toplantıya oradaki bir üst düzey bürokratın “Kapı, PKK’nın kontrolünde” sözü damgasını vurur...
Sadece Esendere değil, İran ve Irak sınırındaki gümrük kapıları bugün de delik deşik... Bu durum müfettiş raporlarına da yansıyor ama sonuç değişmiyor... Yüksekova Esendere sınır kapısından giren araç ile çıkan araç sayısı arasındaki fark bile korkunç kaçakçılık gerçeğine ışık tutuyor... Söz konusu gümrük kapılarında PKK’nın finansmanında kullanılmak üzere oluşturulan çark kırılamıyor... Kapılarda tarifsiz bir güvenlik zafiyeti var... Başta muayene memurları olmak üzere personel hakkıyla denetim yapamaz durumda... Kalabalık gruplar halinde adeta kapıyı basar gibi gelen sözde ‘ithalatçılar’, istedikleri evrakı imzalatıp yollarına devam ediyorlar...
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, “Yasadışı ticarete göz açtırmayız” derken, Esendere kapısı kaderine terk edilmişti... Dikkat edilirse Türkiye’ye kaçak giren ve ‘yakalanabilen’ sigara, sınırların neredeyse üç yüz-beş yüz kilometre içerisinde yakalanıyor... Neden bu kamyonların büyük çoğunluğunun kapılarda yakalanmadığına dair Bakan bir şey söyleyemiyor...
Sigara bu, mazot değil ki katırlarla sınırdan geçirilsin!.. Kamyon geliyor gümrük kapısına, ‘muayene’ oluyor ve her şey nizamîymiş gibi yolculuğuna devam ediyor... Yakalanırsa başka bir yerde bazen tesadüfen, bazen de ihbar sonucu jandarma veya polis tarafından yakalanıyorken Bakan, kaçak sigaranın ancak yüzde 2’sinin kapılarda yakalanması karşısında o koltukta nasıl rahat oturabiliyor?
Bazı gümrük kapıları, kaçakçılık ve hayalî ihracat yoluyla Türkiye düşmanlarının ‘hortumlama’ aracına dönüşmüş durumda... PKK’nın ve özellikle Kuzey Irak’taki oluşumların başta sigara, çay ve mazot üzerinden emdikleri varlığımız, artık milyar dolarlarla ifade ediliyor... Ve bunların büyük bir kısmı devletin denetim görevini hakkıyla yapamadığı gümrük sahalarında gerçekleşiyor... Ayrıca ‘haksız rekabet’ dolayısıyla namuslu vatandaş ve müesseselerin ayakta kalma şansı her geçen gün azalıyor... Kirli parayla biriken büyük sermaye, sadece terörizmin finansmanında değil, özellikle büyük şehirler ve sahillerde ‘taşınmazlar’ın el değiştirmesinde kullanılıyor...
Muhalefet partilerinin ele geçirilen kaçak mallarla ilgili, bunların ne kadarının gümrük sahalarında, ne kadarının da jandarma veya polis bölgelerinde ele geçirildiğine dair hem Gümrük ve Ticaret Bakanı’na hem de İçişleri Bakanı’na soru önergesi vermeleri durumunda acı gerçek ortaya çıkacaktır...
Bir yandan personelin ‘can endişesi ve güvenlik zafiyeti’, diğer yandan mevzuattaki gevşeklikler yaranın büyümesine yol açıyor... İran tarafından Türkiye’ye giren ve içinde bir tek yolcu bile olmayan ’yolcu otobüsü’sınırı geçtikten sonra, mazot tankını herkesin gözü önünde boşaltıp ilgili şebekeye ‘satabiliyor’!.. İşte bu bizim ‘sınır’ veya ‘sinir’ fotoğrafımız...
Genelkurmay, Reyhanlı’daki patlamadan sonra “Sınır güvenliğini sağlamak TSK’nın görevi, ama sınır kapılarından biz sorumlu değiliz” derken ne demek istemiş olabilir acaba?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi