İktidarın teminatı bu muhalefettir!
Bu kafanın ‘muhalefet tarzı’ sadece mevcut iktidara yarar... Ne hafızası var ne de toplumun refleks özelliklerini okuyabilecek kapasitesi... Tek becerebildiği şey, seçim akşamları AKP’nin aldığı oy karşısında önce şaşkınlık içinde “Bu millet adam olmaz” teranesine sarılmak, sonra da kendi acizliğini ve iş bilmezliğini örterek, hezimetten ‘zafer’ edebiyatı çıkarmak...
Şu fikrimde ısrarlıyım: AKP ve neşet ettiği gelenek, sanıldığı üzere “Cami yapacağız, çeşme yapacağız” propagandasıyla karşılık bulmuş değil. Kendilerine karşı olan siyasî parti, akım veya yazar-çizer takımının ona saldırı biçimi ve toplumsal gerçeklere zıt siyasetiyle büyümüştür...
1994 mahalli seçimleri öncesiydi... Depreşen laiklik hassasiyeti kendisini “Bunlar gelirse genelevleri kapatacaklar” sözleriyle dışa vurmuştu... Artık Refah Partisi’nin ve Tayyip Erdoğan’ın yorulmasına, meyhanede bile seçmen aramasına gerek kalmamıştı... Bütün RP karşıtları laikliği ‘genelev özgürlüğü’ne indirgemişlerdi... Televizyonlarda belediyecilik hizmetleri, toplu taşıma, asfalt, kanalizasyon, park mark tartışılmıyor, “Ya bunlar gelir, genelevleri kapatır ve rejim elden giderse” diye efkâr patlatılıyordu... Bu kampanya öylesine ileri boyutlara varmıştı ki artık dayanamayan sanatçı Metin Akpınar rezaleti şöyle özetlemişti: “Hepimiz kerhaneci olduk!..”
Sonuç: Millî Görüş, tarihinde ilk defa İstanbul Belediye Başkanlığını ele geçirdi ve Tayyip Erdoğan başkan seçilerek kendisini bugünlere taşıyacak süreçte önemli bir aşama kaydetti... Üzerine titredikleri genelevler açık kalmaya devam ederken, sosyal dokuyu okuma özürlü o ‘skolastik mantık’ daha sonra da kendisini geliştiremedi... Meselâ, kimsenin sahip çıkamadığı şu meşhur ‘yetim 27 Nisan bildirisi’nin kime yaradığını fark edemedi... Tıpkı, ‘onursal’ damgalı hukukçunun ‘mağduriyet algısı’nı pekiştirmekten başka hiçbir halta yaramayan 367 dayatmasının doğurduğu siyasî sonuçları fark etmemesi veya doğru okuyamaması gibi...
Şimdi de ‘alkol’e kilitlendik... Siyasî iktidarın arayıp da bulamayacağı tarzda yükleniyorlar “İran mı oluyoruz?” diye... Düzenlemeye destek olan MHP dışındakiler hem kullandıkları dil, hem de oturdukları mantık çizgisiyle yine AKP değirmenine su taşıyan kimliğe büründüler ve yine farkında değiller... İktidar iki işi birden aradan çıkarmış oluyor... Birincisi, bu düzenlemeyle, iktidar, alkol kullananların bile aileleriyle alkollü mekânlara gitmediğini ve çoğunlukla aile bireylerini korumaya çalıştıklarını biliyor ve bu düzenlemenin toplumun önemli bir kesiminden destek göreceğini kestirerek doğruyu yapıyor... İkincisi ise ‘zıtların sürtüşmesi’nden açığa çıkan enerjiyi emme potansiyeli taşıdığı için siyaseten kârlı çıkıyor...
Halbuki “Doğruya doğru” dense ve ‘doğru’, bir gerilimin düşman kutbu haline getirilmese, siyasî iktidarın beslendiği suistimal alanları da kuruyabilecek, siyasî rekabette eşitlik sağlanacak... ‘En az üç çocuk’ tavsiyesinin neyi yanlıştı da karşı çıkıldı? Yükselen evlilik yaşı ve düşen doğurganlık, Türkiye’de nüfus dengesini kimin aleyhine bozuyor Allah aşkına?
Alkolün yaygınlaşmasını önlemek ve gençleri alkolden korumakla ilgili düzenleme konusundaki eleştirilerin haklı olabileceği tek bir nokta vardır; o da alkol hassasiyetin ‘zinâ’dan ve ‘kumar’dan neden esirgendiğidir... Toplumsal karşılığı olabilecek eleştiri budur... Zinânın bu hükümet döneminde yasal güvenceye kavuşması, hükümetin izah edemeyeceği bir çelişkidir ve buradan yüklenilmelidir...
Kim yapacak bunu? Metroda “Lütfen ahlâk kurallarına uygun hareket ediniz” anonsu yapıldığını duyar duymaz konuyu soru önergesiyle Meclis’e taşıyan milletvekili mi? İşte bu kafa, giriş paragrafında sözünü ettiğimiz kafaya tipik bir örnek...
Bir siyasî iktidar, muhalefeti kendi elleriyle dizayn etse ancak bu kadar sonuç alabilirdi!.. Seçimleri düşünerek çalışmalarına gerek yok!.. Muhalefet çalışsın yeter!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi