Şirketler, şerikler ve nitelikli talan
Çoğu büyükşehir belediyelelerinde olmak üzere 400’e yakın belediye şirketi var... Geçelim kâğıt üzerindeki misyonunu, önemli bir bölümü, ihalelerdeki ‘yasal baraj’ın aşılarak, işlerin istedikleri taşeronlara verilmesine hizmet ediyor...
‘Yasal çark’ çok basit işliyor... Belediye mal veya hizmet alım ihalesi yapacak... İhaleye belediye firması girebildiği gibi diğer özel firmalar da girebiliyor... Kamu İhale Kanunu’na tâbi bir durum ve görünürde şartlar eşit!.. Ama uygulamada hiç de öyle değil... Rekabet şansı eşit görülen özel firmaların, belediye şirketiyle rekabet şansı yok... İhaleyi kazanma durumunda, özel firma, hem yapım hem de para alma aşamasında kendisine kan kusturulacağını biliyor... O firma ‘şartname hükümleri’nin idare tarafından nasıl kendisini boğmak için kullanılacağını kestirdiği için bu riskten kaçıyor...
Böylece ‘yazılı’ olmayan ama herkesin bildiği ‘fiilî düzen’ sayesinde ihaleler ‘güzel’ fiyatlarla belediye şirketlerinde kalıyor... Bunun en kestirme anlamı şu: İşi istediğin partiliye, yandaşa veya gizli ortağa ihalesiz vermek için belediye şirketi ‘yasal’ aracılığı yapmış, iş kitabına uydurulmuş oluyor... Çünkü belediye şirketinin aldığı işi kime devredeceğine dair kimsenin karışma hakkı yok!.. Her şey nizamî!..
Kanunlarda böyle bir tanım yok ama bu ‘meşrû organize’ye ‘nitelikli talan’ mı desek acaba? Eşit rekabet şartlarında 3 liraya yapılacak bir iş, rekabetin belediye şirketi lehine bozulması sonucu 10 liraya ihale edilecek!.. O iş yandaş veya gizli ortak taşerona 9 liradan devredilecek!.. Zarar kamunun yani halkın, kâr ise ‘ortaklar’ın yani ‘şerikler’in olacak!.. Ve bu ‘şerik düzeni’ halkını eme eme şişerek hayatını sürdürücek!.. Mümkün mü?
Bürokrasi devre dışı bırakılıyor, ‘hizmet’ daha hızlı görülüyor, hatta ve hatta belediye şirketleri özel bankalardan kredi bile kullanabiliyor!.. Eh yine bu büyük ‘nimet’in karşılığında da fedakârlık halka düşüyor, genel bütçesini yoldurarak!..
Çiçek mi alınacak, asfalt mı döktürülecek, müzik organizasyonu mu yaptırılacak, alt yapı mı döşenecek, hep aynı çark işliyor... Elbette bu işi namusuyla ve hakkıyla yapanları da vardır ama önemli bir kısmı, -ki borcu milyar dolarlarla ifade edilen bazı büyükşehir belediyelerinin şirketleri- kamuyu zarara uğratan ‘talan çarkı’nın içinde yer alıyor... Bugün bile faturalar incelense, serbest piyasa şartlarıyla, bu belediye şirketlerinin alım maliyetleri karşılaştırılsa aradaki korkunç fark ortaya çıkacaktır!.. Ne var ki, her şey nizamî!..
Adaletsizlik, sadece mal ve hizmet alımlarındaki bu ‘iki kademeli yöntem’le yapılan hortumlamadan ibaret değil... Bu şirketlerde binlerce yönetici ve onbinlerce çalışan var... Belediyelerin partisine göre başta genel müdürler olmak üzere şirket yöneticileri görevlendiriliyor... Neredeyse tamamı Türkiye ortalamasının çok çok üzerinde maaşlar alıyorlar... Çalışanlar ise tamamen partiye göre dizayn ediliyor...
Böylece bir kamu imkânı, tamamen özel amaca hizmette kullanılıyor... Hâl böyle olunca, önceki yazımda ifade etmeye çalıştığım ‘mülâkat’ skandalı gibi gerekçeler biriktikçe bardak taşmaya devam ediyor... Diğer medyayı istediğiniz kadar kontrol altına alın, sosyal medya sayesinde bu ‘arızalar’ toplumun bütün kesimleri tarafından biliniyor ve öfke artıyor...
Evet, ‘nitelikli talan ’istediği kadar kitaba uysun, bu bir ‘şirketler’ ve ‘şerikler’ düzenidir, üstelik ‘şirk’ten sonraki en ağır günahtır... Dönüp dönüp sonunda ‘şüreka’ya akan kamu kaynakları gizlenemeyecek boyuttadır... ‘Şerikler’ istedikleri kadar ‘iz bırakmadan’ yürüdükleri için kendilerini büyük güvence altında sansınlar, gerçeğin hiç de öyle olmadığını şu son olaylar göstermiş olmalı...
Meydanlarda sadece radikal örgütler veya sandıktan ümidini kesenler yoktu... Bir de halkın içinden, siyasî saikle hareket etmeyen ve yaşadıkları karşısında öfkesini zaptedemeyen makul insanlar vardı... Ve her biri kendince haklı bir hikâyeye sahipti...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi