“Bu filmdeki kişiler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür”
Meğer ‘AKP zenginleri’ bir şehir efsanesiymiş!.. Böyle bir şey aslında yokmuş!.. AKP içinde birbirinden haberdar bir sermaye sınıfı bilinci söz konusu değilmiş!.. Zaten olsaymış, Gezi eylemleriyle ilgili ortaya çıkıp, tavır koyarlarmış!.. Yıllardır şehir efsanesi olarak ortalıkta dolaşan ‘iktidar zenginleri’ efsanesi bir haftada çökmüş!..
Bu ilginç tespit yarı-resmi iktidar gazetelerinden birine ait... Böyle karmaşık bir olaydan bile çıkara çıkara ‘AKP zenginleri’ iddiasını çürütecek tez çıkarabilmek ve bir ‘hizmet’in daha altına imza atmak takdir edilecek bir ‘zorlama’dır hiç
şüphesiz!..
Kelimesi kelimesine şöyle yazılmış: “Zenginlik AK Parti’nin yola çıktığı gün hangi grupların elindeyse bugün de hala o grupların elindedir. Üstelik, AK Parti’nin icraatları sayesinde 10 yıl içinde zenginlikleri (kabaca) 10 kart artmış haldedir. Bir başka ifadeyle, 10 yıl önce Erdoğan’a karşı olanlar her kimse bugün 10 kat daha güçlenmiş olarak yine onun karşısında bulunmaktadır...”
Söz konusu gazetenin iktidara yakınlığını hesaplarsak bu sözleri nasıl yorumlamamız gerekiyor: İfşa mı, şecaat mi, itiraf mı? Bugünkü Gezi eylemlerinin destekçisi sermaye grupları, yani eski dönemlerin ‘tekel’leri bu iktidar döneminde iyice semirmişler, ortalama 10 yılda 10 kat daha büyümüşler!..
Peki burada kim kime şikayet ediliyor? Aynı sürede hayat standardında 10 kat ilerleme olmayan halk kitlelerine o ‘sermaye’yi hedef göstermek, bu katlanışa icraatleriyle zemin hazırlayan iktidarı suç ortağı mı yapar, yoksa mazlum mu? Böylesine garip bir çelişkiden yola çıkıp, bundan iktidar lehine mesaj üretmeye çabalamak garip bir durum...
Uçanı kaçanı bir ‘havuz’da toplayan ve ‘daha sağlam iktidar’ı paranın denetimindeki başarıya endeksleyen ve bunda da ‘adil’ olmasa bile kendince tutarlı’ olan bir anlayışın izini sürüyorduk... Oysa boşa uğraşmışız!.. Malı
yine eski elitler’ götürüyormuş, ‘muhazakâr sermaye’ dediğimiz hâlâ ‘taşralı esnaflık’tan öteye klasman atlayamamış!..
Hani bazı filmlerin girişinde yazılır “Bu filmdeki kişiler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür” diye... Milyarlarca dolar borcu olan belediyelerin şirketleri vasıtasıyla şişen ‘dönem kompradorları’, yumuşak bilek hareketleriyle hissettirmeden gerçekleşen büyük imar hareketlerinin kanatlandırdığı zümrüd-ü ankalar, şehirlerin tarihinin ve kimliğinin üzerine çöken gökdelenler, dev rezidanslar, plazalar ve iş merkezleri, üst sınırı belirsiz rayiçlerle serpilen reklam ve organizasyon firmaları, alüminyumdan kağıda, el konulmuş televizyondan tahsisli alanlara kadar her türlü özelleştirmenin ‘yürütücüler’i, tersanelerine tersane, gemilerine gemi ekleyen çocuklar, imtiyazlı müteahhitlerden asla sekmeyen kamu ihaleleri, sürekli değişen ihale yasaları, gece yarılara çıkan ‘ceza indirimleri’ vs. meğer hepsi hayal ürünüymüş ve biz bir film seyrediyormuşuz!..
İspatı ise, aslında olmayan bu ‘nevzuhur’ zengin türünün Gezi eylemlerine karşı tavır koymamasıymış!.. Tabii ki, bu tespit yanlış... Yazarın sözünü ettiği grubun tavrır koymamış olması, onun aslında ‘yok’ olduğundan değil, o bildik karakterinden kaynaklanmıştır... İdeolojik tutarlılığı yoktur, fırsatçı yanı ağır basar, havanın bulandığı zamanlarda içine kapanır, havayı koklar, viraj alma potansiyeli eşliğinde bekler... Bir kısmı kırılgan ve ürkektir, cesaret problemi vardır... Olabilecekleri hesaplar, muhtemel değişimlere karşı şekil alma özelliğini daima diri tutar... Zorda kalırsa ‘direnme’yi değil, ‘dilenme’yi sever... Hatta gerekirse ‘velinimet’ine ilk taşı o fırlatır... Siyasî iradede çatlak görmeyedursun, her türlü işbirliğine açıktır...
İstisnaları yok mudur? Vardır elbette ama adı üzerinde istisnadır... Söz konusu yazarın sermaye akışının nasıl tek yöne kanalize edildiğine dair Taraf’ta Mehmet Baransu imzasıyla çıkan yazıyı okumasında fayda var... MİT tarafından fişlenip iş alamayan MHP, BBP ve CHP’li iş adamlarıyla ilgili... Kim bilir belki bunlar da şehir efsanesidir!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi