Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Erdoğan için 'köprüden önce son çıkış'

Erdoğan için 'köprüden önce son çıkış'



Taksim’le başlayan ve ülkenin diğer şehirlerine sıçrayan olaylar zincirinin olumlu ve olumsuz etkileri ağır ağır kendisini gösterecektir... Ama şu ihtimal iyice pekişti: Hükûmetin bu saatten sonra tek başına veya BDP’yle birlikte anayasa yapma ve seçimden önce gündeme getirme şansı kalmadı... Açılım konusunda da bulunduğu noktadan bir adım daha öteye geçme ihtimali yok gibi...
Çünkü radikal örgütler alabildiğine kirletseler bile, bu eylemlerin içinde gidişata itiraz eden makul insanlar da yer aldı... Başbakan Erdoğan yüzde 50’yi elde tutma adına, diğer yüzde 50’nin düşmanlığının artmasına konuşmaları ve tavırlarıyla âdeta yol verdi... Bloklaşmanın ve ayrışmanın ülkeye vereceği ‘genel’ zarardan ziyade, kendisine sağlayacağı ‘özel’ faydayı dikkate alan bir strateji uyguladı... Böylece bir türlü izah edemediği açılım sürecinde bağını koparan oyların geri döndürülebileceğini hesapladı... 
Bu amaçla ‘dil’ini de değiştirdi... Evlere asılası ‘Türk’ bayrağını yeniden keşfetti!.. ‘Milliyetçi kardeşleri’ni hatırladı!.. İmralı’da yatanın ‘Abdullah Öcalan’değil, ‘bebek katili’ ve ‘teröristbaşı’ olduğunu fark etti!.. 
‘Köprüden önceki son çıkış’ gibi gördüğü bu yönteme dönmesinin en büyük nedeni, ‘hesabı sandığa bırakma niyeti olmayan kitleler’in günden güne çoğaldığını ve gözlerini kararttığını görmesiydi... Her yerde radikal sol örgütler işi vandallığa vardıracak kadar provoke etmiş olsalar da mezhep ayrımcıları ve iç savaş kışkırtıcıları ellerini ovuştursalar da Türkiye’nin ‘dost’ görünen Batılı müttefikleri medyaları ve kurumlarıyla ateşe odun sürseler de bir gerçek hep göze çarptı... O da eylemlere karışan ve asla ‘profesyonel’ olmayan masumların varlığıydı... Öfkeliydiler, kızgındılar, itirazları vardı ve bu yönetim anlayışına ‘yeter’ diyorlardı... Bayrakla dışa vurulan baskın kimlikleri ise partili-partisiz ‘milliyetçi’likleriydi... 
Hükûmet yetkilileri “Mesaj alındı” derken, aldıkları tek mesaj ‘ağaç’ mesajı değildi şüphesiz... Şimdi bu yeni duruma göre pozisyon alma gayreti göze çarpıyor... Ama bu yapılırken, başka komplikasyonlar ortaya çıkıyor... Meselâ Başbakan Erdoğan’ın yeni söylemlerinden rahatsız olan BDP ve Kandil’den gelen “Verilen sözleri tutun, sabrımız taşıyor” mesajları açılım sürecinin tıkanma aşamasına geldiğini gösteriyor... Artık ‘iki taraf’ı birden idare etmenin imkânsızlaştığı anlaşılıyor... 
Doğrusu hükûmet açısından çok zor bir durum... Bir yanda itiraz edip ayağa kalkan makul kitlelerin artan varlığı, diğer yanda ‘silahları bırakacağı’ düşüncesiyle bir çok rezaletine göz yumulmuş PKK’nın o silahları yeniden şakağa dayama ihtimali... Zaten tehdit kokan açıklamalar bunun uzak bir ihtimal olmadığını gösteriyor... 
Bu durumda hükûmet ne yapacak? BDP/PKK cephesini teskin edip, Türkiye’deki tansiyonun düşmesinin beklenmesi için el altından zaman mı isteyecek? Yoksa “Pazarlık yapan şerefsizdir” söylemine uygun bir strateji mi hayata geçirilecek? 
Başbakan’ın ‘millî’ kimliğe ve bayrağa ‘dönemsel’ olsa bile son günlerde artan vurgusu, terör örgütü ve sivil uzantılarında “Yoksa aldatıldık mı?” psikolojisini gündeme getiriyor... Uzun sürmez, tablo çok daha net ortaya çıkar... Görünen o ki, ‘bölücü’ unsurları rehabilite amaçlı bir anayasa çıkarmak isteyenlerin bu saatten sonra işleri zor... Zaten kabul görmesine görmezdi de Türkiye’nin içine girdiği yeni atmosfer böyle bir anayasanın Meclis’te hazırlanmasını bile neredeyse imkânsız hâle getirdi... Hükmedenler, artık ne Türk kavramını anayasadan çıkarmayı tartışabilirler ne de ‘âkil’ oyunlarıyla kitleleri kandırmayı deneyebilirler...
“Ben yaptım oldu” dönemi bitiyor... ‘Oy’un çok önemli ama ‘tek belirleyici’ olmadığı yeni bir döneme kapı aralanmak zorunda... Aksi hâlde -siyaseten- hem yârdan hem serden olmak var!..

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS