Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > ‘Masum değiliz hiç birimiz’

‘Masum değiliz hiç birimiz’



Bugün Urumçi katliamının 4. yıldönümü... Çin rejimi, kutlamalara günler öncesinden başladı bile!.. İslâm dünyasının ve maalesef kabul etmeliyiz ki Türk dünyasının gözleri önünde yine Doğu Türkistanlılar kırılıyor... 
İslâm Konferansı Örgütü’nün ne işe yaradığını tam olarak bilen var mı? Neredeyse çeyrek trilyon dolara yaklaşmış Çin-İslâm ülkeleri ticarî kapasitesini, Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerinin durdurulmasında etkin kılacak bir lobi gücüne sahip değilse, işlevi nedir Allah aşkına? Batılı sivil toplum örgütlerinin Tibet’le ilgili gayretlerinin onda birini Müslümanlar’ın devletleri ve sivil toplum örgütleri gösteremiyorsa ‘bir tarağın dişleri’ benzetmesini hak eden kalmış mıdır gerçekten? 
Geçtiğimiz Eylül ayında İKÖ Ankara’da bir program düzenliyor... Açılış konuşmasını Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun yaptığı konferansın adı ‘İslâm Dünyasında İnsan Hakları ve Demokrasi’... İnsan doğal olarak böylesine kapsayıcı bir başlık altında, dünyanın sistematik zulme belki de en çok muhatap olan halkından, Uygurlardan söz edilmesini beklerken tek bir kelime bile geçmiyor!.. Dünyada bu konuda ihlallerle ilgili raporlar yayınlayan bir çok kuruluşun gündemine giren Doğu Türkistanlılar, topraklarında iskân politikalarıyla azınlık durumuna düşürülmek istenen, açık hava cezaevine döndürülmüş sistem içinde zorla kürtaj yaptırılan, asimilasyon ve imha politikalarına tâbi tutulan, cezaevlerinde düştükten sonra kaybolan, ibadetlerinden dolayı kırıma uğrayan Türkler, İKÖ’nün gündemine bile giremiyor!.. 
‘Diğer Türkler’ olarak biz de çok masum değiliz bu konuda... Gök bayrağı yasaklayan eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın ‘utanç’ genelgesi elbette bizi de bağlar!.. Türk dünyasının ‘yönetici’ dramıdır bu... KKTC’yi bir tek Türk devleti tanımadı, tanıyamadı, tanıtamadık... Genelde İslâm, özelde ise Türk dünyasında, yönetimlerin ve yöneticilerin ne kadar ‘bağımsız’ ve ne kadar ‘kendimizden’ olduğunu özetler bu durum aslında... 
Yıllarca ‘içe kapalı’ olmaktan, çevresiyle ve tarihî mirasıyla ilgilenmeyen iktidarlardan, dışişlerindeki ‘kendi değerlerine kapalılık’ politikasından şikayetçi olduk... Haklıydık, çünkü Türkiye, sadece Türkiye’den ibaret bir ülke değildi ve öyle kalamazdı... AKP iktidarında bu kalıbın kısmen kırıldığı algısı oluştu!.. Başlangıçta ticarî kapasiteyi artırma gerekçesiyle Orta Doğu ve Afrika’yla ilişkilerin geliştirilmesine çalışıldı... 
Sonra bir baktık ki, bölgedeki ilgimiz ‘işgalciler’in tercihleriyle örtüştüğü kadar yol alabiliyordu; Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da ve diğerlerinde!.. Her ne kadar Başbakan Erdoğan, “Moğolistan’da Orhun Abideleri’ne giden yolu da biz yaptık” diye bir rüşt ispatlama gayretine girse de son on yıllık ‘dış Türkler’ ilgimiz, önceki gün Meclis’te verilen Irak ve Doğu Türkistan’da yaşananlarla ilgili önergeyi reddedecek düzeydeydi!..  
Doğrusu acıları karşılaştırmayı, “Şuna var da buna niye yok” demeyi doğru bulmam... Mazlumlar, hangi ırktan, hangi dinden veya mezhepten olurlarsa olsunlar mazlumdurlar... Ama âdeta hasımlık çağrıştıran bir çifte standarttan söz etmemek de olmaz... Türk dünyasından İKÖ’ye kadar geniş bir yelpazenin ilgisizliğiyle büyüyen Doğu Türkistan’ın acıları, Japon’a dert oluyor da aynı dini paylaştığı bir kısım Müslüman’a, ‘yerli İslâmcı’ya neden o kadar dert olmuyor? Vicdanlarda Urumçi’yi Gazze’den daha değersiz hâle getiren psikolojinin kaynağı ne olabilir? Tuzhurmatu mazlumları o gözlerde niye bir anlam ifade etmeyip, sıradanlaşıyor? 
Bu çifte standart, hem insanlık, hem de -küçük bir kısmı istisna- İslâmcı ayıbıdır... Türk’e kavramsal açıdan yabancı olan Türk’ün acısına da yabancı!.. İnsanlığın, dindaşlığın ve soydaşlığın geçmediği iklimde Doğu Türkistan kendi dramıyla baş başa bırakılıyor... Bunun başka adı yok...

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS