Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Sevr paranoyası mı demiştiniz?

Sevr paranoyası mı demiştiniz?



Sistemli bir saldırıydı bu... ‘Üniter yapı’ konusundaki hassas insanları dirençlerini kırmak ve yalnızlaştırmak için hep aşağıladılar, onları ‘güvenlik’ten söz edemez hâle sokmak istediler... İş öyle boyuta vardı ki, kim ‘bölünme’ kaygısı dile getirse ona ‘Sevr paranoyası’nı yakıştırdılar... 
Bir tarafta resmin bütününü okuyabilen ‘akıllılar’ vardı, diğer tarafta muhayyel korku krizine giren ‘paranoyaklar’!.. Söylediklerine göre hiç bir pazarlık yapılmamıştı, artık kan durmuştu, silahlar bırakılacak, teröristler ülke dışına çekilecekti!.. ‘Tek vatan, tek bayrak, tek millet’ten taviz verilmeyecekti!..
Peki bir kaç ayda ne oldu? Bırakılan tek silah yok... Sınır dışına stratejik ve ‘sınırlı’ bir çıkış söz konusu... Buna karşılık, bölgedeki şehirler ‘muzaffer teröristler’in ilân edilmemiş hâkimiyet ve propaganda alanına dönüştü... Devletin ilgili birimleri kesinlikle müdahale etmiyorlar, edemiyorlar... 
Daha iki ay önce ne diyordu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç: “Akıllı olmanın yolu işin sonunu görmektir. Denenmedik bir şey kalmamış, bir de bunu deneyelim. Bize güvenin.” Ve ilâve ediyordu: “Ya en sonunda başarısızlık olursa ne olacak; bu günlere dönmüş olacağız, çok fazla bir ikaybımız olmayacak ama bir de tutarsa, yaptığımız işten başarılı sonuçlar alırsak ne olacak, kaymaklı baklava olacak. Bundan daha güzeli olur mu? Kaybedeceğimiz bir şey yok ama kazanacağımız çok şey olabilir...” 
Sanki babalarından kalan mirasla ilgili karanlığa zar atmışlar veya ‘bul karayı al parayı’ oynuyorlar... Açılım tutmazsa sadece ‘kaymaklı baklava’yı kaybeder, en fazla bugünlere dönmüş olurmuşuz!.. Bu kadar basitti yani!.. Oyla bu laboratuvarda gerçekleştirdiğiniz bir kimya deneyi değildi ve bunca yaşananlardan sonra süreç bittiğinde asla bıraktığınız yere dönemezdiniz... Necis masalarda yaptığınız mutabakatın psikolojik ve sosyolojik anlamdaki olumsuz sonuçlarını, kanunla veya kararnameyle kapatamazdınız... 
Şimdi sormak lâzım, bıraktığınız yer ve zamanda bu mağlûbiyet havası var mıydı? Sözde ‘çekilmeyi izleme’ adına oluşturulan ve her yana asılan Apo posterleri ve PKK paçavralarıyla dolu ‘kurtarılmış alanlar’ söz konusu muydu? Meselâ Van, önceki gün Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın yazdığı rapordaki kadar geride miydi? Asker, bırakın teröriste müdahaleyi, kendi karakolunu koruması bile suçmuş noktasında mıydı? İçişleri Bakanı kayıp mıydı? Devlete sadık unsurların ümitleri bu kadar kırılmış mıydı? Korucu ailelerinde çözülmeler başlamış mıydı? Teröristbaşının serbest kalması için her yerde ‘adım at’ yürüyüşleri ‘müdahalesiz’ yapılabiliyor muydu?
Cevabını bildiğim hâlde yetkililere, “PKK’nın kaçırdığı kişinin yerini biliyorsanız, operasyon yapabiliyor musunuz?” sorusunu yöneltmiştim... Kesinlikle operasyon yapılmıyor, ‘sürece halel gelmesin’ diye... Örgüt bu zaafı iyi bildiği için 70’lerin sonundan bu yana en rahat hareket alanına kavuştu ve ‘devlet’ gibi davranıyor... Devletin emniyet birimleri ise ‘nizamiyenin içine’ hapsolmuş durumda... Sahi vatandaş, devletin ‘büzüşmesi’ karşısında, tek kale maç yapan PKK’ya nasıl direnecek? 
Açılımın şu ana kadarki en belirgin sonucu, bir terör örgütünü daha fazla ‘halklaştırmış’, onu dünyanın meşrû görebileceği bir çizgiye doğru ilerletmiş olmasıdır... Bizim gibi düşünenler bunları çok önceden söylerken ‘Sevr paranoyası’yla suçlanabilmişlerdi... AKP içindeki bu kafa, kendi partilerinden olan Kütahya milletvekili Prof. Dr. İdris Bal’ın, açılımın dört sütunlu ‘Birleşik Kürdistan’ projesine yarayabileceğini, bölücülüğün geri dönülmez bir noktaya gelebileceğini, sorunun ‘Filistinleşme’ ihtimali taşıdığını ifade eden raporu karşısında ‘paranoya’ diyebildi mi acaba? 
Arınçgiller familyası dönsünler başa bakalım dönebiliyorlar mı? Sanki tek kaybedilecek şey ‘kaymaklı baklava’ydı!.. Bunlar elbette unutulmayacak!..

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS