Altındağ’da dökülen kültür
Yazık!.. İstiklâl şairimiz Mehmet Akif’in gece ilham gelince üzerine İstilklâl Marşı’nın dizelerini yazdığı duvarlarda, her Ramazan’da pavyon müzikleri yankılanıyor, belediyecilik ve kültür adına!.. Altındağ’ın, başta Taceddin Dergâhı olmak üzere, tarihî mekânlar, camiler ve veliler yatağı olan Hacettepe ve Hamamönü mevkilerinde teravih namazları darbuka dümbelek sesleri arasında kılınıyor...
Rant oluşturmaktaki ustalığına saygı duyduğumuz ‘muhafazakâr belediyecilik’ sınır tanımadığı için, doğan ‘mânevî tahribat’ belli ki pek umurunda olmuyor... İşte Türkiye’nin büyük ilçelerinden olan Ankara’nın Altındağ’ı buna iyi bir örnek...
Söz konusu mahalleler, taşıdıkları tarihî niteliğe rağmen döküntü hâlindeydi... Diz boyu fakirlik, gayrimeşru aleme yataklık buraların en baskın renkleriydi... Ardından Altındağ Belediyesi bu mahallelerde restorasyon çalışması başlattı... Ortaya turistik değer ve göz zevki açısından gerçekten hoş bir tablo çıktı... Ankara yerli ve yabancı turistin ilgisini çekebilecek yeni bir alana kavuştu...
Ama bu güzellik bazı çirkinlikleri örtmeye yetmedi... Restorasyona gücü yetmeyen fakir insanlar ve geleceği belediyeciler kadar iyi göremeyen ‘cahil’ halkın büyükçe bir kesimi harabe gibi olan evlerini ucuza elden çıkarmak zorunda kaldı... Tabii geleceği iyi gören ve belediyeden dostları olan müteşebbis uyanıklar bu dönüşümden kârlı çıktılar... Spor Bakanı Suat Kılıç’ın da aralarında bulunduğu ‘zeki yatırımcılar’ -eski parayla- 25-30 milyara satın aldıkları evlerin, restorasyondan sonra bedelleri trilyona yaklaşan ‘malikâneler’ in yeni sahipleri oldular... Açıkladıkları gibi ‘serbest piyasa’ şartlarında meşru ‘ticarî dehaları’ yla bunu becerdiler!..
Şimdi o mahallelerde Ramazan kültürünü yaşatma adına ‘kültürel kıyım’ yaşanıyor... Yıkılan binaları onarabilir, dökülen boyaları yenileyebilirsiniz... Taş taş üzerine koyarak, zamanın, tabiatın ve insanın yıpratıcılığını telafi edebilirsiniz... Ama mânevî ve kültürel deformasyonu telafi edebilmek o kadar mümkün değil... İşte kimi ‘muhafazakâr belediyeciler’ in anlamadığı nokta burası... Estetik zevke hitap ediyorum derken, işin kültürel boyutunun ıska geçilmesi ortaya tarifsiz çelişkiler çıkarıyor...
Taceddin Sultan, Sarı Kadı, Çelebi Mehmet, Karacabey camilerinin, Muhsin Yazıcıoğlu’nun kabrinin ve diğer tarihî mekânların arasına doluşturulmuş o tezgâhları tayin eden ve belediye bütçesinden müzik-eğlence organizasyonu yapan zevksiz ve kültürden mahrum anlayış neyi koruyacak? Şimdilerde orayı ziyaret eden, milletimizin Ramazan kültürünü kimi zaman çalan üçüncü sınıf minibüs müziğinden, adım başı rastladığı falcıdan ve dövmeciden ibaret zannedebilir!.. Saygıyı sadece yatsı ezanı sırasında hatırlayıp, ezan biter bitmez o kulak tırmalayıcı müziğe dönen ve darbuka eşliğinde, başörtülüyü de pistte raksettiren bir muhafazakârlık!.. Tepkilere hiç aldırmayan bir belediyecilik!.. Halkın parasıyla sanatçı toplayıp, onların üzerinden kişisel reklamı mübah gören bir anlayış!..
Bugünlerde Ankara Altındağ’a yolu düşüp de, uzun teravih namazlarını monoton bulup renklendirmek isteyenler, her türlü müzik eşliğinde teravih hizmeti alabilirler AKP’li Altındağ Belediyesi sayesinde!.. Dün neonlarla aydınlatılmış Çin malı plastik palmiye ağaçlarıyla şehirlere ‘görsel zevk’ katan belediyecilik anlayışının bir başka türevini gözlemliyoruz Ankara’da!..
Propaganda ve seçimler ‘her şey’ demek olunca, mekânın ruhu, tarihe ve ibadete saygı gibi kavramlar galiba anlamlarını kaybediyor... Şayet Altındağ’da yaşanan bu tablonun sorumlusu CHP’li bir belediye olsaydı acaba neler konuşuluyor olurdu? Millî Mücadele’nin bu mukaddes mekânına şimdilerde damgasını vuran ‘lümpen kültür’ü belediye AKP’den olunca, doğal olarak katlanmak gerekiyor olmalı ki, ilgili STK’ların ve muhafazakâr medyanın sesi çıkmıyor!..
Ruhu koruyamadıktan sonra taş üzerine taş koymuşsun neye yarar?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi