‘MHP’li kardeşlerim’ ve ’Şırnak’ın evlâdı’
Cuma yazımda “Ülkenin bir kısmında nabza göre şerbet verilirken, diğer kısmında nabızlar şerbete göre ayarlanıyor” ifadesini kullanmıştım... Aradan bir gün geçti ve oportünizm yine zirveye tırmandı... Bingöl’de konuşan Başbakan Erdoğan, Şırnak’ta açılacak havaalanının adının Şerafettin Elçi olduğunu müjdeledi!..
Şimdi bir kurgu yapalım ve onbeş gün arayla gerçekleşen iki konuşmanın sözlerini hayalî bir montajla yer değiştirelim... Malûm, Başbakan Erdoğan, Gezi olaylarına tepki olarak Ankara ve İstanbul’da ‘Milli İradeye Saygı’ mitingleri düzenlemiş, Sincan’daki mitingde ellerinde MHP bayrakları olan gruba özel olarak seslenmiş ve meydandan aklışlar yükselmişti... Bir an için o gruba Bingöl’deki sözleriyle hitap ettiğini düşünelim: “Aylardır bölgeden güzel haberler alıyoruz. Açılım sürecinden asla geri adım atmayacağız. Şırnak Havaalanı’nın adı, eski siyasetçilerinden Şırnak’ın evlâdı ‘Şerafettin Elçi’olacaktır...”
Ya da tam tersini yapalım... Başbakan Bingöl’deki topluluğa, Ankara’daki konuşmasını yapıyor: “MHP’li kardeşlerime içtenlikle teşekkür ediyorum. Hesap, oyun çok, tuzak bambaşka... Bu yürüyüşte verdikleri destek sebebiyle kendilerine teşekkür ediyorum. İnşallah bu yürüyüş, birlikte kararlılıkla devam edecek...”
Oportünizm, pragmatizm, düalizm farketmez, neyi yakıştırsanız iğreti kalmaz herhalde... ‘Kurban olam, ayına yıldızına’ afişleri yaptıracaksınız ama Gaziantep’in ötesinde sergilemeyeceksiniz!.. Şırnak söz konusu olduğunda ‘red, inkar ve asimilasyon’u kaldırmakla övünürken, aynı zamanda sizden önceki devlet politikasını da yaftalamış olacaksınız!.. Söğüt’te Yörük poşusu takıp, Osmancık edebiyatı yaparken, Tunceli’de Dersim özürü dileyeceksiniz!.. Ve böylece, ‘tüm Türkiye’nin partisi’ olduğunuzu ispatlayacak ve diğer partilerden farklı olarak inandığınızı her yerde söylemiş, farklı farklı konuşmamış olacaksınız!.. Yutanlar yutacak, yutamayanlar gargara yapacak!..
Şerafettin Elçi bu milletin ortak değeri midir? Devlet ve millet hayatına ne gibi katkıları olmuştur ki, çalanların yerine de ödediğimiz ‘fazla’ elektrik parasından ve ‘fazla’ vergiden toplanan paralarla yapılan bir Türkiye Cumhuriyeti havaalanına ismi verilebiliyor?
Sahi kendisinin hangi izleri bu kadar hatır oluşturdu? Demokrasi tarihinin kara lekesi Güneş Motel ve 11’ler olayı mı? Bu olay sayesinde elde ettiği Bayındırlık Bakanlığı’ndaki eşi görülmemiş etnik kadrolaşma mı? Yoksa 2011 seçimlerinden sonra geldiği Meclis’te “Parlamentoda edilecek yemini kabul etmemiz mümkün değil. Bu yemin faşizan bir anlayışla, sadece Türk şoven anlayışıyla hazırlanmış bir yemindir. Hiçbir zaman bu yemin bizim kabulleneceğimiz, benimseyeceğimiz, siyasi mücadele olarak bağlı kalacağımız bir yemin değil” sözleri mi? Cenazenin TBMM’den Türk bayrağıyla gönderilip, Cizre’de Barzani’nin ve PKK’nın bayraklarıyla defnedilmesi mi?
Başbakan Bingöl’deki ‘müjde’ konuşmasında, bölgede artık çok güzel gelişmelere şahit olduğumuzu, umutlarımızın çoğaldığını ve herkesin şevkle işine sarıldığını söyledi... Doğrusu bütün Türkiye bölgedeki ‘güzel’ gelişmelere şahit olmuş, kimlerin ‘şevk’le çalıştığını görmüştü zaten!.. PKK’nın umutları çoğalmış, artık elindeki silahları şehirlerin alınlarına dayayabilmişti... Şırnak’ta kendilerini ‘asayiş’ birimi ilan edenler diploma törenleri yapabiliyor ve ‘şevk’le işlerine sarılabiliyorlardı!..
Madem Başbakan Erdoğan havaalanının açılış töreni için Şırnak’a gidecek, valiye o ‘diplomalı asayişçiler’in akıbetini sorarsa iyi eder... Vali Bey, fotoğraflar medyaya düştükten sonra haberdar olduğu veya öyle göründüğü diploma töreni için “Konuyla ilgili araştırmalarımız sürüyor” açıklaması yapmıştı... O araştırma hâlâ sürüyormuymuş veya bitmişse sonucu neymiş öğrenir ve bunu kamuouyuyla paylaşırsa iyi olur, bölgeden gelen ‘güzel’ haberleri yaymak ve bütün milleti sevince ortak etme adına!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi