
Kuzey Suriye’de düşen kim?
Bunun başka adı yok: ‘Türkiye cephesi’ndeki ateşi stratejik bir hamleyle donduran ve kendisini garanti altına alan PKK, gücünü yoğunlaştırdığı ‘Suriye cephesi’nde adım adım ilerliyor... Genelkurmay’ın “Resulayn’daki çatışmaların saat 15.30 itibarıyla sona erdiği ve ilçenin bölücü terör örgütü (PYD)’nin kontrolüne geçtiği bildirilmiştir” şeklindeki açıklaması, gücünü akıllıca ve verimli kullanan bir örgütün nasıl sonuç aldığını gösteriyor...
PKK/PYD’nin çatıştığı ve Resulayn’dan çıkardığı El Nusra PKK kadar şanslı değil... Çünkü Şam yönetimiyle de savaş hâlinde ve gücünü Halep gibi, Humus gibi, İdlib gibi bölgelerde yoğunlaştırmış durumda... Oysa PKK, Türkiye’de ‘ateşkes’ pozisyonunda rahatladığı için, gücü cephelere bölünmüş El Nusra karşısında ‘tek cepheli’ olmanın avantajıyla vurdukça vuruyor ve Suriye’nin kuzeyini ‘temizliyor’!..
Ceylanpınar örneğinde görüldüğü gibi sınırlarımız içindeki PKK sempatizanları sınıra yürüyerek sevinç gösterileri yapabilirken, hükûmetle PKK arasında başlatılan sürecin yurt içi ve yurt dışındaki tezahürleri birer birer ortaya çıktıkça Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl aldatıldığı artık gizlenemeyecek boyutlara ulaşıyor...
Örgüt bu süreç sayesinde, hem dağlardaki sıkışıklığı aşarak nefeslenme imkânına kavuştu, hem de halk üzerinde “TC’ye diz çöktürdük” imajı oluşturdu... Dün bizlerin Diyarbakır’daki Nevruz törenlerinden sonra “Kalleşlik kazandı ama onlar kardeşlik kazandı” manşetleri atıyorlar diye eleştirdiği gazeteler bile bugün doğan boşluktan yararlanan PKK’nın kış üslenmesine geçtiğini yazıyorlar artık...
Sürecin başlangıç ve bitiş tarihini kendi inisiyatifiyle belirleyen örgüt, süreçle ilgili kendi halkına doğruları söylemeyen bir iktidar sayesinde, Türkiye topraklarındaki en kritik dönemini ‘barış’ içinde, daha kanlı bir döneme hazırlık için toparlanarak geçirirken, tek cephede savaşın meyvelerini Suriye’de toplamaya başladı...
Bugün egemen dünyada ve özellikle bizim bölgemizde Osmanlı’nın tasfiyesinin bitmediğine, Türkiye Cumhuriyeti’nin bunu geçici bir süre durdurduğuna ama dünyadaki gelişmeler doğrultusunda bu tasfiyenin devam edeceğine ilişkin alttan alta ifade edilen bir kanaat var... Buna göre yüz yıllık dondurulmuş hesabın artık daha fazla bekletilmesi mümkün değil ve tarihin akışı ‘Ermenilere toprak’ ve ‘Kürt ulus devleti’ni öngörüyor... Son zamanlarda iyice artan ‘dört parçalı yapı’ propagandası bu öngörüyü destekliyor...
Dikkat edilirse ‘ateşkes’ten beri boş durulmuyor, Türkiye’deki Kürtler, zihnî anlamda buna alıştırılmak isteniyor... ‘Gerilla savaşı’nın geride kaldığı, topyekûn bir halkın ‘işgalci’ye karşı ‘milis’ leştirildiği bir dönemin altyapısı hazırlanıyor... Diğer yandan, Kuzey Irak’ta olduğu gibi, Kuzey Suriye’de de bayrakların dikilmesiyle ‘ulusal bilinç’ ve ‘gurur’ bileniyor... Ayrıca sosyolojik anlamda zaten var olan ‘kazanandan yana olma’ duygusu dolayısıyla bölge halkının eğilimi sinsi bir propagandayla yönlendirilmiş, direnebilecek sadık unsurların motivasyonu bozulmuş oluyor...
Sürecin hatırına Türkiye’den yana endişesiz olan PKK/PYD’nin Suriye’de kazandığı her mevzinin, kısa ve orta vâdede çıkaracağı büyük problemlerin yeni yeni farkına varıyor ülkeyi yönetenler... Ama ‘oy hesapları’ kendilerince en kutsal hedefleri olunca, ülkenin orta vadede kaybedeceklerini umursamadan stratejilerini ‘zaman kazanma’ üzerine kuruyorlar... Ümit Hoca dünkü yazısında, 2014 ve 2015’te yapılacak üç seçimin PKK tarafından hükûmet üzerinde şantaj malzemesi olarak kullanılacağı tehlikesine vurgu yapıyor... Katılmamak mümkün değil...
Bu şantaj fikrinden yola çıkarak, milletin de seçim silahını hükûmete yönlendirmesini ve gidişata ‘dur’ demesini bekleyebilir miyiz? Ümitsizliğe kapılmadan, bıkmadan usanmadan bunun üzerine yoğunlaşmalıyız... Yeni Selanik hatıraları anlatmak istemiyorsak eğer!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi