‘Nitelikli milliyetçiler’
Dikkatinizi çekiyor mu, ‘Kürt sorununa milliyetçilerin çözüm önerisi var mı?’sorusunu soranların neredeyse tamamı geçmişte isimleri milliyetçilikle birlikte anılmış olanlar!.. Liberallerin, Kürtçülerin veya İslâmcıların genellikle böyle bir gündemi yok...
Var olan önerileri beğenmemek ayrı bir şeydir, yok saymak ayrı bir şey... Bu, bir soru değil; bulunduğu pozisyonu sözde izaha yarayan, ‘iyi niyet’i vurgulamaya çalışan zavallı bir gayret aslında... Zavallı, çünkü ‘teslimiyet’i ‘çözüm’diye sunarken, bunu ambalajla kapatabileceğini umuyor!.. Milliyetçilerin bu konuda yetersiz olduğunu öne süren, dolayısıyla bütün yorumlarında milliyetçilere çatarak bulunduğu kulvarı meşrulaştırmaya çalışan marazî durumun tıpta bir karşılığı vardır muhakkak...
Koca profesör, NTV’de Suriye’nin kuzeyindeki olayları yorumlarken, bunun Türkiye’deki açılım sürecini provoke amaçlı olduğunu, büyümemizden rahatsız olanlarca yapıldığını ve çözüme karşı planlandığını öne sürüyor... Kendisinin süreci desteklediğini söyleyen bu ‘milliyetçi’ profesör, PYD’nin liderinin de, ‘barış süreci’nin muhatabının da Abdullah Öcalan olduğunu unutmuşa benziyor... Yani, Öcalan o ‘barış süreci’nin hem taraflarından birisi, hem de provoke edicisi!..
Milliyetçilerin çözümünü görememek bir göz değil, aynı zamanda ciddi bir idrak problemi... Çelişkilere gömülen göz ve idrak bunu nasıl hissedecek? Bir aczi, bir ‘keskin dönüş’ü örtmeye yarayan profesyonel halkla ilişkiler yöntemiyle milliyetçileri veya milliyetçilik fikrini sorgulamak yerine, ülkeyi yönetenlerin çelişkilerine dikkat çekseler şühpesiz çok daha namusluca bir iş yapmış olacaklar...
Meselâ, PYD, Genelkurmay’a göre bir terör örgütü... Bunu Rasulayn’ın PYD’nin eline geçtiği zaman yayınlanan resmî mesajından anlıyoruz... Bir bakıyorsunuz beş gün sonra o terör örgütünün Suriye’deki başı İstanbul’da ve devlet yetkilileriyle görüşüyor... Genelkurmay, Türkiye Cumhuriyeti’nin değil de, bir başka ülkenin Genelkurmay’ı mı? Ya da beş günde Türkiye’nin tehdit algısı mı değişmişti? O ‘milliyetçi’ aydınlar bu çelişkiyi sorgulasalar!..
Başbakan imam-hatiplilerin iftar yemeğinde konuşuyor; ‘Güneydoğu’dan çok güzel haberler geliyor, her şey iyi gidiyor’diye... Aynı gün Siirt Valisi, açılım sürecinde illerinden PKK’ya yüz kadar daha yeni katılım olduğunu söylüyor... Birisi ülkenin başbakanı, diğeri de valisi... Hangisi doğru ve güzel haber? Ardından yeni haberler geliyor, Diyarbakır ve Mardin’den de çekilme olmadığına katılımların arttığına dair... O ‘milliyetçi’ aydınlar bu çelişkileri sorgulasalar!..
Aynı yemekte Başbakan, imam-hatipliler için “Ellerine molotof almadılar, silahlanıp dağa çıkmadılar” dedi... Yardımcısı Bülent Arınç ise bir süre önce Kürt çocuklarını kastederek “Ben de olsam dağa çıkardım” demiş, isyanı, suçu ve suçluyu teşvik etmişti... İşte o Arınç, açılımdan sonraki dağa çıkışlarla ilgili de bu çıkışların amacının başka olduğunu, eskiye oranla daha nitelikli bir hâl aldığını ileri sürebildi!.. O ‘milliyetçi’ aydınlar keşke bu çelişkileri sorgulasalar!...
Bunları sorgulamak yerine, PKK’nın amacının bağımsızlık olmadığını PKK’lılardan bile daha fazla propaganda etmeyi tercih ediyorlar... “Nereden biliyorsunuz?” sorusuna yine PKK’lıların strateji gereği söylediği sözleri referans göstererek cevap veriyorlar... Tabii karşılarındaki hiç bir programcı kendilerine “PKK yöneticilerinin bu sözlerine neden güvenmeliyiz? Sizde onların bu sözlerine karşı güven duygusu nasıl oluştu?” sorularını sormuyor...
‘Nitelikli dolandırıcılık’tan sonra ‘nitelikli dağa çıkış’ kavramıyla tanışmış olduk... Galiba bu yeni düzenin olgunlaşması için ‘nitelikli milliyetçiler’e de fazlasıyla ihtiyaç var... Şimdi o ‘nitelikli milliyetçiler’, “Bir sorun bakalım, bu hayata nasıl düştük?” teslimiyetini örtmek ister gibi itham ediyorlar, “Sizin çözüm projeniz yok” diye...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi