Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > O kazandıkça sen de kaybedeceksin!

O kazandıkça sen de kaybedeceksin!



Özgür-Der’in önce Van, ardından Diyarbakır Bağlar şubesine Molotoflu saldırılar düzenlendi... PKK’nın yayın organlarından Azadiya Welat’ın hedef göstermesinden sonra gerçekleşen saldırıların görünürdeki sebebi Kuzey Suriye konusundaki görüş ayrılığı ve çatışmalar... 
PKK’ya göre ‘Rojava’da Kürtler katlediliyor ve Özgür-Der katledenlerle birlikte hareket ediyor’... PKK’nın haber ajansı ANF’de Zana Azadi imzasıyla çıkan Rojava’daki katliamın Türkiye’deki ortakları kim?’ başlıklı yazıda, ‘Yeşil Türkçü-Turancı’ ve ‘Fethullahçı Ötüken Gladiosu’ oluşumlarının olayların arkasında olduğu öne sürülüyor!.. 
İlginç olan şu: Özgür-Der, resmî internet sitesinde, “Kürt sorunu resmi ideolojik dayatmalar, ondan beslenen milliyetçi fanatizm ve inkârcı politikalarla yaşadığımız ülkenin yakıcı bir gerçeği haline gelmiştir” diyen, ırkçı baskılar sonucu dili, inancı ve varlığı inkâr edilmiş bir halktan söz eden, çocuklara okutulan andı ‘faşizan utanmazlık’la, devleti ‘Kürt illeri’nin girişlerine ‘Türk’üm’ tabelası koyarak ‘üst kimlik dayatması’ yapmakla suçlayan bir örgüt... 
Yine de fark etmiyor... Özgür-Der’in başta ‘Roboski’ kampanyaları olmak üzere bütün çırpınmalarına rağmen, Burhan Kavuncu’nun geçmişi ‘Turancı’ olarak suçlanmalarına ve hedef hâline getirmelerine yetiyor... Bu son durum, PKK’nın bölgede nüfuzunu artırdıkça, kimlerin hayat alanının daralacağını göstermesi açısından önemli... Siyasî iddiaları da olan İslâmcılarla birlikte, siyasetle ilişkisi daha dolaylı geleneksel Müslüman ekollerin ve tarikatların da bu süreçten olumsuz etkileneceği muhakkak... 
Zira bu saldırılar ilk değil... Daha önce öldürülen cami imamları ve yakılan öğrenci yurtları bir güneydoğu gerçeği... Ortada hükmetme gücünü ele geçirdiğinde acımasızca davranma potansiyeli iyi bilinen Marksist temelli bir örgüt var... Otoritesini muhafaza adına, ‘örgüt içi infazlar’ açısından dünyanın en kanlı örgütlerinden birisi... Bu tür yapılar, sözde ‘devrimci’ karakterleri gereği, kendi dışındaki bütün oluşumları ‘ezilmesi gereken düşman’ olarak görürler... ‘Feodalite’ye, ‘gerici’ unsurlara, hatta liberallere hayat alanı bıraktıkları takdirde ‘devrim’in tamamlanamayacağını düşünürler... Kendileri dışındaki bütün otoriteler veya farklı ideolojik yapılar, ya ‘karşı devrimci’dirler ya da onlar tarafından kandırılma ihtimalleri vardır!.. Dolayısıyla kendileri artık ‘meşru güç’, diğerleri ise ‘çete’ oldukları için yok edilmelidirler!..
Açılım süreciyle birlikte, PKK/KCK otoritesinin serpiliyor olması İslâmcı ve özellikle geleneksel Müslümanları gittikçe tedirgin etmiş olmalı ki, bazı cemaatlerin açılıma başlangıçtaki destekleriyle bugünkü politikaları arasında zıtlıklar görülmeye başlandı... Şiddeti esas alan bir örgütün yaptıkları, egemenliği tam ele geçirdiklerinde yapacaklarının işareti aslında... Bu durum öyle bir tedirginlik yüklüyor ki, PKK’nın ‘demokrasi’si ile o çok eleştirdikleri devletin ‘cumhuriyet’i arasında, hangisinin ehven’, hangisinin belâ’olduğunu kaçınılmaz bir şekilde fark etmeye zorluyor...  
Güneydoğu kökenli İslâmcı örgütlerin çoğu ‘Kürt ulusalcılığı’ dışında, devlet, demokrasi ve özgürlükler gibi konularda neredeyse PKK ile aynı dili konuşageldiler... Bazen o dilin yanına referans olarak İslâm’ı ekleyerek PKK’dan daha etkili oldular... Kendilerince devletin yanlışlarını saymakta pek mahirdiler ama PKK’nın katliamları söz konusu olduğunda genellikle susmayı tercih ettiler... Geleneksel Müslüman ahali ise devletin ‘koruma’ görevindeki zaafı hissettikçe içe kapandı... Bu durum elbette bölgeden bölgeye farklı seyretti... 
Şimdi artık şunu görmek mecburiyetindeler: Ateist PKK kazandıkça, onlar kaybedecek... Buna siyasetle mesafeli tarikat ve cemaatler de dahil... Çünkü ‘etnik hatır’ kurtarmaz; bu tür yapılar, ‘Turancı, gladio veya işbirlikçi’yaftasını asar ve en önce onları ezer!..

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS