
Hazro’dan gelen ‘ateşli belge’
Diyarbakır’ın Hazro ilçesine bağlı Çitlibahçe köyünde 8 kişinin ölümü ve 10’dan fazla kişinin yaralanmasına yol açan olay, ‘çözüm’ün yönünü gösteren ‘ateşli belge’oldu aslında... “Aylardır kan akmıyor, süreç iyi gidiyor” propagandası gerçek bir darbe yedi...
Önce ‘arazi anlaşmazlığı’diye sunulan sebebin doğru olmadığı, olayın PKK’ya katılan 3 gençle ilgili olduğu ortaya çıktı... Kendilerinden 3 çocuğun PKK’nın ‘Türkiye’yi basma’ yıldönümü kutlamalarından sonra kaybolmaları Uğurlu ailesini harekete geçirdi... Aile, çocukların PKK’ya katılarak dağa çıktıklarını öğrendi... Bunun üzerine, içlerinde BDP’li İl Genel Meclis Üyesi’nin de bulunduğu Tekin ailesini sorumlu tuttu... Ardından ağır silahlarla evler basıldı, Tekin ailesinden 5, Uğurlu ailesinden 3 kişi öldü... Terör örgütüne yakın haber kaynakları bu olayı aktarırken, Uğurlu ailesinin korucuları da yanlarına aldığı şeklinde manüplasyon amaçlı yayınlar yaptılar...
Şimdi bu olayı hangi kategoriye sokmamız gerekiyor? Bu dökülen kan ve gerçekleşen ölümler adlî vak’adır mıdır, yoksa siyasî mi? Elbette siyasî... Çözüm sürecinin devlet aleyhine oluşturduğu yoğun psikolojik ortamda “T.C. teslim oldu, savaşı biz kazandık, sizler Kuzey Kürdistan’ın yöneticileri, memurları olacaksınız” diye kandırılıp dağa çıkarılanlar elbette bu ‘yeni düzen’in sonuçları...
Kamuoyunu pelte gibi yapmak için başlangıçta anlatılan neydi; “silahları bırakacaklar, sınır dışına çekilecekler!..” Bunun koca bir yalan olduğu çok geçmeden anlaşılmasına ve PKK’ya katılımların yükseldiğine dair istihbarat raporlarına rağmen, ‘barış’ın hükümet ayağı, sürecin iyi işlediğini anlatageldi... Hatta Başbakan Yardımcısı Arınç, örgüte katılımların eskisinden farklılık taşıdığını, bu katılımların ‘gelecek kaygısı’ taşıyan ‘nitelikli’ katılımlar olduğunu buyurdu!..
Süreçteki ‘iyilik’ her an kırılma potansiyeli taşıyan bir şehir efsanesiydi... Hazro’dan gelen ‘ateşli belge’ açılımın ülkeyi nereye sürüklediğini bir kez daha gözlere soktu... Daha önce özellikle Şırnak bölgesindeki korucuların yaşadıkları sıkıntıları kısmen aktarmıştım ama şunu ilâve etmemiştim: Eğer süreç böyle giderse, devlet zor zamanında kendisine ölümüne destek veren korucuları gözden çıkarır, hatta silahsızlandırmaya kalkışırsa, teröre karşı mücadele duygusuyla birlikte bir nevî ‘kan dâvâsı’na da dönüşmüş problem dolayısıyla bölgede çok daha kanlı bir döneme kapı aralanır... Bu gerginlik ve vahamet sadece korucular açısından değil, Hazro örneğinde olduğu gibi diğer vatandaşlar açısından da bir o kadar önemli... Üstelik Hazro son seçimlerde bağımsızların yani BDP’li adayların yüzde 76 oy aldığı bir ilçe... Sandık güvenliğinin ve sandıktan sonraki güvenliğin zaafa uğradığı bölgelerde bu oranlara şaşırmamak lâzım...
Bakalım başta Başbakan olmak üzere hükûmet yetkilileri, bu olaydan sonra hâlâ “Süreç iyi gidiyor, kan dökülmüyor, şehit haberleri gelmiyor” diyebilecekler mi? ‘Namus meselesi’ veya ‘arazi anlaşmazlığı’ndan kaynaklanmayan ve PKK’nın doğrudan ‘militan toplama’ faaliyetinin sonucu olarak patlayan olayları nasıl değerlendirecekler? Ya da Bülent Arınç çıkıp, “Bu katılımlar da çok nitelikliydi, neden olaylar çıktı anlamadım” şeklinde şaşkınlığını mı ifade edecek?
Bu noktada yapılabilecek belki de en facia yorum, olayların barış sürecini hazmedemeyen provokatörler tarafından çıkarıldığı, ‘derin devlet’in veya PKK içindeki söz dinlemeyen ‘derin PKK’nın organizasyonu olabileceği yorumudur... Şüphe yok ki, bu yaklaşımlar, bölgede kaynayan sosyal ve siyasî gerçeğin üstünü bir süreliğine belki örtmeye yarar da orta vâdede büyük bir yangına dönüşmesini engelleyemez...
Elbette son mesajında kendisine ‘artık araçsal değil, stratejik konum’ isteyen Apo’ya kulak kabartan ‘yetkililer’bunu göremezler...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi